Meme hastalıkları ve tedavisi konusunda eğitimi olan doktorlar onkolojik ve onkoplastik meme cerrahisi uzmanlarıdır. Memenin klinik muayenesi için, genel cerrahi uzmanına, daha ideal olarak, genel cerrahlar içinden meme hastalıkları ve cerrahisi konusunda uzmanlaşmış bir onkolojik ve onkoplastik meme cerrahına gitmek en uygun olanıdır.
Meme hastalıkları, meme kanseri tedavisi ve meme cerrahisi bilgi ve deneyim gerektiren konulardır. Özel olarak meme hastalıkları ve tedavisi ile ilgilenen genel cerrahi uzmanları yani meme cerrahları memenin klinik muayenesi için seçilecek doktorlar olmalıdır.
Memede kitle fark edildiğin ilk olarak genel cerrahi uzmanından randevu alınması gerekiyor. İlk görüşmede bazı bilgiler isteniyor hastadan. Risk faktörleri değerlendiriliyor, geçmiş öyküsü alınıyor, kullandığı ilaçlar soruluyor. Ardından muayene ediliyor hasta. Muayenede meme ve koltuk altında kitle hangi bölgede, deri ile ilişkisi nasıl, deride çekintiye sebep oluyor mu? Koltuk altında lenf bezi var mı? Bunlar kontrol ediliyor. Daha sonra hastanın yaşına göre mamografi ya da ultrason tetkiki yapılıyor.
Genelde 40 yaş sonrası için mamografi öneriliyor. Mamografi düşük dozda X ışını içeren bir tetkik. Genellikle dijital mamografi tercih ediliyor. Ultrason ise mamografiye yardımcı olarak genellikle genç hastalarda yol gösterici oluyor. Hasta 35 yaş altı ise öncellikle ultrasona başvuruluyor. Ultrason X ışını değil de ses dalgası yöntemine göre çalışıyor. Kitle kist mi, içinde sıvı var mı yoksa solid mi katı mı buna bakılıyor. Sonraki aşamada ise katı içerikli kitlelere biyopsi yapılıyor. Biyopsi için birkaç yöntem var, bunlardan bir tanesi ince iğne – kalın iğne biyopsisi ve cerrahi biyopsi. Cerrahi biyopsi günümüzde çok tercih edilmiyor, daha çok kalın iğne biyopsisi yapılıyor. Kalın iğne biyopsisi nasıl yapılıyor? Bölgenin uyuşturulması sonrası otomatik bir tabancayla birkaç örnek alınıyor ve patoloji incelemesine gönderiliyor. Bu inceleme bize kitle hakkında bilgi veriyor. Eğer tümör hücresi içerisiyorsa biyopsi sonucuna ek incelemeler de yapılıyor. İmmün testler yapılıyor. Bu testlerde östrojen ve progesteron reseptörleri, her 2 düzeyi gibi bilgilere ihtiyaç oluyor. Daha sonraki aşamada hastanın evresine göre ek taramalar yapılabiliyor. Bu aşamada sıklıkla PET-CT öneriliyor. Hem sonuca kolay ulaşılıyor hem de tek tetkikte birçok organ gözlenebiliyor. PET-CT çekildikten sonra tedavi planı yapılıyor. Erken dönemdeki hastalarda daha çok cerrahi ile başlanıyor, ileri evre hastalarda ise öncelikle sistemik tedavi denilen kemoterapi ya da hormon ilaçlarıyla başlıyoruz.
Meme cerrahının veya genel cerrahi uzmanının, hastanın meme ile ilgili risklerini sorgulayarak, meme muayenesi yapmasına klinik meme muayenesi denir.
Memede kanser, 8 kadında bir görülen, görülme sıklığı kadınlarda ilk sırada olan bir kanser türüdür. Meme de kitle ise toplumda 4 kadında 1 kadında görülür.
Meme cerrahı veya genel cerrahi uzmanı klinik meme muayenesi ile hastanın meme kanseri için risk yaratan durumlarını, hormonal durumunu, aile hikayesini, hastalıklarını, doğurganlığını, emzirme veya vücut kitle indeksi (BMI) gibi kişisel durumlarını, meme sağlığını etkileyebilecek ilaçlarını ve alışkanlıklarını, meme ile ilgili daha önce geçirdiği hastalıkları, ameliyat veya biyopsileri sorgulayarak memeyi muayene eder.
Tüm bu sorgulamalardan elde ettiği verileri, hastanın elle yapılan muayenesi ile birleştirir. Hastanın elde olan verilerine uygun görüntüleme yöntemi veya yöntemlerinin önerir. Bu görüntüleme sonucunda elde edilen verileri, klinikte elde ettiği muayene ve sorgulama verileriyle birleştirir.
Gerekiyorsa daha ileri ek görüntülemeler ve tetkikler ister. Sonuçta meme cerrahı veya genel cerrahi uzmanı, her hasta için bir meme kanseri risk değerlendirmesi ile hastaya özel kişiselleştirilmiş izlem önerir.
Meme muayenesi, öncelikli olarak meme hastalıkları ve meme kanseri konusunda risk yaratacak durumlara neden olacak konuları sorgulayarak başlamalıdır.
Klinik meme muayenesine, hastanın memesindeki yakınması ile ilgili durumları etkileyecek tüm olasılıklar sorgulanarak başlanır.
Meme hastalıkları konusunda yakınması olan hastada, geçirdiği ameliyatlar, aile hikayesi, hormonal düzeni, kullandığı ilaçlar, mesleği, alışkanlıkları, evlilik ve doğum durumu, emzirme, genetik yatkınlığı, beraberinde olan hastalıkları ve kullandığı veya geçirdiği tedaviler ayrıntılı olarak sorgulanır.
Hastanın bu durumla ilgili var olan geçmiş zamana ait tüm tetkikleri değerlendirilir. Sonra meme cerrahı veya genel cerrahi uzmanı memede ağrı, memede kitle, memede enfeksiyon, memede kist ve benzeri yakınması olan kişiyi elle muayene eder. Bu elle meme muayenesi, memenin kapladığı tüm alanı, memedeki yakınmalara neden olacak yansıması olacak alanları, olası meme kanserinin yayılabileceği / sıçrayabileceği tüm alanları ve lenf bezlerinin klinik elle muayenesini içerir.
Elle meme muayenesinden elde edilen tüm bulgular ve özellikleri kaydedilir. Hastanın sorgulamasından elde edilen verilerle birleştirilerek değerlendirilir.
Meme konusunda yakınması olan hasta için, yakınmasına ve yaşına en uygun görüntüleme ve gerekli kan tetkikleri istenir. Daha sonra meme cerrahı bu meme görüntüleme ve kan tetkiki sonuçlarını hastanın klinik meme muayenesi ve yakınmalarına göre yorumlar.
Elde edilen sonuca göre ya daha ileri tetkiklere geçilir. Ya da saptanan duruma uygun tedavi veya meme hastalığının izlemi önerilir. Belirlenen izlem aralığına göre hastanın, meme klinik muayenesinden elde edilen bulguların zaman içinde değişiklik gösterip göstermediği, ilerleyip ilerlemediği, bir tedavi önerildi ise tedaviye yanıtı değerlendirilir. Bu meme izlemlerinde hastaya uygun radyolojik meme görüntüleme yöntemleri de tekrar edilebilir ve önceki değerlendirmelerle karşılaştırılır.
Erken evrede yakalanan meme kanserlerinde ilk tercih, cerrahi oluyor. Cerrahi yöntemde ya meme tümörü, etrafında temiz doku olacak şekilde meme dokusundan çıkarılıyor ya da tüm meme alınıyor. Ayrıca koltukaltına tümörün yayılıp yayılmadığını anlamak için bazı lenf bezleri çıkarılıyor. Yapılan cerrahi girişimlerle öncelikle hastalığın evresi belirleniyor ve hangi ek tedavilerin gerekli olduğu (ışın, hormon, kemoterapi) saptanıyor.
Günümüzde cerrahi tedavideki gelişmeler ve yapılan ek tedavilerdeki ilerlemeler sayesinde birçok hastada mükemmel sonuçlar alınabiliyor.
Geçmişte, memenin tamamının çıkarılmasından ve koltukaltı lenf bezlerinin tamamen temizlenmesinden başka seçenek olmadığı düşünülüyordu. Ancak günümüzde erken dönemde tanı konmuşsa bu işlem çok daha az sayıda hastaya uygulanıyor. Her 2 hastadan birinde sadece tümörü çıkarma ve sonrasında memeye radyoterapi uygulayarak memeyi korumak mümkün olabiliyor. Çünkü uygun hastalarda meme koruyucu tedaviyle memenin tamamen çıkarılması arasında önemli bir fark yok! Cerrahi tedavileri, memeye yaklaşım ve koltukaltı lenf bezlerine yaklaşım şeklinde daha ayrıntılı inceleyebiliriz:
Meme kanserli hastalar, memede oluşan yinelemeler nedeniyle değil sistemik tekrarlama yani yayılım (metastaz) nedeniyle kaybediliyor. Bu anlamda, memenin tümünü almak yerine, tek tümör odaklı uygun vakalarda meme koruyucu cerrahi yöntemiyle tümörlü dokunun çıkarılması tercih ediliyor. Meme koruyucu cerrahide tümör* dokusu, etrafındaki yaklaşık 1-2 cm. normal meme dokusu ile birlikte çıkarılıyor (geniş eksizyon, tümörektomi, lumpektomi).
Memedeki o bölgenin daha geniş çıkarılmasına dayanan diğer teknikler “kadranektomi” veya “parsiyel mastektomi” olarak adlandırılıyor.
Ele gelmeyen ve kötü huylu olduğu düşünülen, mamografi veya ultrason eşliğinde telle işaretlenen kitlelerinse, tel kılavuzluğu veya ROLL (Radionuclide-Guided Occult Lesion Localisation) tekniğiyle çıkarıldıktan sonra filmi çekilerek çıkarılıp çıkarılmadığı kontrol ediliyor.
Meme koruyucu cerrahinin, genelde tümör/ meme oranı uygun erken evre (evre l-ll), ufak çaplı tek odaklı tümörlerde ve cerrahi sonrası radyoterapi görebilecek hastalarda uygulanması gerekiyor. Meme koruyucu cerrahi sonrası yıllık aynı memede yineleme (nüks) oranları yüzde 0,5-1 arası olmak üzere hastanın tümör özelliklerine göre değişiyor.
Hastalara ameliyat öncesi bilgi verildiğinden, radyoterapi yapılabileceğinden ve hastanın kontrollere geleceğinden emin olunması gerekiyor. Çünkü bu hastaların uzun süre dikkatli olarak takip edilmesi çok önemli. Hasta cerrahi sonrası kemoterapi görecekse öncelikle kemoterapisi tamamlıyor ve sonrasında radyoterapi uygulanıyor.
Mastektomi, meme koruyucu cerrahinin uygun olmadığı durumlarda başvurulan bir yöntem. Hastada koltukaltı lenf nodu tutulumu olduğunda modifiye radikal mastektomi yani memenin tamamının ve koltukaltı lenf bezlerinin büyük bir bölümünün çıkarılması söz konusu olabiliyor.
Geçmişte yaygın olarak, günümüzde ise meme koruyucu cerrahinin uygun olmadığı büyük çaplı ve/ veya memede yaygın dağılım gösteren (birden çok odaklı tümörler) tümörlü hastalar için mastektomi tercih ediliyor.
Ailesinde, 1. derece yakın akrabalarında meme kanseri olan bazı hastalarda meme kanseri kalıtsal karakter taşıyorsa, risk azaltıcı ve koruma amaçlı olarak hastalıksız memeye de mastektomi yapılabiliyor. Bu tür ameliyatlar erken evre tümörlerde, deri koruyucu veya yerleştiği yer memebaşına uzak tümörlerde, “memebaşı koruyucu mastektomi” şeklinde de gerçekleştirilebiliyor. Ayrıca bu ameliyatlarda, plastik cerrah ile işbirliği yapılarak kozmetik amaçlı eşzamanlı rekonstrüktif işlemler de uygulanabiliyor. Memebaşının korunduğu ameliyat sırasında anestezi altında ve ameliyat masasındayken hastanın memebaşına tek doz radyoterapi de (intraoperatif radyoterapi) verilebiliyor.
Meme kanseri en sık koltukaltı lenf bezlerine (bez=nod) yayılım gösteriyor. Geçmişte hastalığın evresini belirlemek için koltukaltı lenf bezlerindeki tutulumunu saptamak ve lokal kontrolü sağlamak için koltukaltındaki tüm lenf bezlerinin çıkarılması tercih ediliyordu (aksiller diseksiyon). Ancak bu işlemin, kolda şişlik (lenf ödem), omuz kısıtlılığı ve şekil bozukluğu, kol kuvvet azlığı ve kolda uyuşukluk gibi hastaların sık yakındığı yan etkilerinin bulunması araştırmacıları, başka yöntem arayışına yöneltti. Son yıllarda sadece tümör hücrelerinin bulunması en muhtemel lenf bezlerini çıkarma yöntemi olan “Sentine! Lenf Nodu Biyopsisi Tekniği” geliştirildi.
Bu teknikte ameliyat öncesi tümörün bulunduğu memeye bir radyoaktif madde enjekte ediliyor. Ameliyattan ya bir gün önce öğleden sonra ya da ameliyat sabahı lenfosintigrafi çekimi yapılması sonrası gamma prob denen radyoaktif madde dedektörü veya sayacı bir alet yardımı ile yüksek radyoaktif madde aktivasyonu veren lenf bezi veya bezleri (sentinel lenf bezi) çıkartılarak ameliyat esnasında incelenmek üzere patolojiye gönderiliyor. Ameliyat esnasında tümörün bulunduğu memeye mavi boya enjeksiyonu da yapılabiliyor. Bu durumda mavi boyalı lenf kanalı bulunup takip edilerek mavi boyalı lenf bezi veya bezleri de sentinel lenf bezi olarak çıkarılabiliyor ve aynı şekilde ameliyat esnasında patoloğa gönderiliyor. Sentinel lenf bezi tutulmuşsa aksilladaki tüm lenf bezleri çıkarılıyor. Ameliyat sırasında negatif bulunmuşsa bu şekilde bırakılıyor ve temiz olduğu düşünülen lenf bezleri çıkarılmıyor. Bu şekilde sadece sentinel lenf nodu biyopsisi uygulanan hastalarda lenf ödem, omuz hareketleri kısıtlılığı veya kolda uyuşma gibi yan etkiler çok daha az görülüyor. Ancak bu sentinel lenf nodları özel işlemlerle muamele görüyor ve negatif çıkan hastaların kesitleri ayrıca özel boyamalara tabi oluyor. Bunun sonucunda lenf bezlerinde minimal bir tutulum saptanırsa duruma göre hastaya ikinci bir ameliyat gerekiyor ve tamamlayıcı aksiller diseksiyon yapılıyor yani tüm lenf bezleri çıkarılıyor.
T1/T2 yani 5 cm’den küçük tümörlerde koltuk altı lenf bezlerinin tutulum oranı yüzde 50’nin altında oluyor. Bu nedenle sentinel lenf nodu biyopsisinin, özellikle muayene ile ve/ veya ultrasonda koltuk altında şüpheli lenf bezi yayılımı şüphesi olmayan tüm T1/T2 vakalara mutlaka uygulanması gerekiyor. Koltukaltı lenf bezlerine tümör sıçramamış hastalarda yapılan çalışmalarda sadece sentinel lenf nodu biyopsisi yapılmış veya aksiller diseksiyon yapılmış hastaların uzun dönem sonuçlarında aksiller lobi yineleme açısından bir fark bulunmadığından klinik aksilla negatif hastalarda sadece SLNB uygulanmasının standart bir girişim haline geldiğini söylemek mümkün.
Hastada koltukaltı lenf bezi tutulumu olduğunda, koltukaltı lenf bezlerinin büyük bir bölümünün çıkarılmasıdır. Bu durumda ban hastalarda lenf bezlerinin çıkarılmasına bağlı’ olarak kolda şişme, uyuşukluk, karıncalanma gibi yakınmalar görülebiliyor.
Meme onarımı, meme kanseri nedeniyle kaybedilen memenin doğal haline getirilmesi için yapılıyor. Bu yönüyle bakıldığında meme onaranının bir kozmetik ameliyat değil, bir onarım (rekonstrüksiyon) yani hastalık nedeniyle kaybedilen bir uzvun yerine konulması ameliyatı olarak görülmesi gerekiyor. Tıptaki yeni gelişmeler sayesinde artık cerrahlar doğal memeye çok benzerlik gösteren bir meme oluşturabiliyorlar. Bu anlayışa sahip gelişmiş ülkelerdeki meme kanserinin tedavi ekibinde, plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanları da bulunuyor. Bu uzmanlar gerektiğinde hastanın memesini doğal haline dönüştürecek operasyonlar gerçekleştiriyorlar.
Meme kaybı, pek çok kadını psikolojik olarak olumsuz etkiliyor. Meme onarımı ameliyatlarının sonucu; çoğu hasta için adeta hayata yeni bir başlangıç olabiliyor. Bu hastaların aile ilişkileri ve cinsel yaşamları daha uyumlu hale geliyor. Ayrıca hastaların ruhsal durumlarını da güçlendirerek hastalıkla daha iyi mücadele etmelerini sağlayabiliyor.
Kanser nedeniyle memesini kaybeden hemen her kadında meme onarımı yapılabiliyor. Ancak zamanlaması değişiyor. Anında, yani mastektomi (kanserli memenin alınması) ile eş zamanlı veya daha sonraki dönemde (geç onarım) gerçekleştirilebiliyor. Ancak eş zamanlı onarımın kozmetik sonuçları çok daha iyi olabiliyor.
Meme onarımı genelde erken evre kanserlerde uygulanıyor. Erken onarımın en önemli avantajıysa meme derisi korunarak mastektomi yapılan hastada eş zamanlı olarak meme onarımının olabilmesi. Böylece memenin alınmış olmasından dolayı hastanın yaşayacağı psikolojik travmayı en aza indirmek mümkün. İşlemin diğer bir avantajıysa daha ekonomik olması.
Geç meme onarımında beklemek içinse birçok neden olabiliyor: Bazı hastalar başka bir ameliyat istemiyor. Bazı hastalar kanser teşhisini kabul etmekte zorlanırken meme onarımı seçeneğini kabul etmeyebiliyorlar. Hastaların bir kısmında ise cerrahları \ tarafından beklemeleri tavsiye edilmiş olabiliyor. Burada, özellikle cerrahi sonrası uygulanacak kemoterapi ve radyoterapiler göz önünde bulunduruluyor. Ayrıca şişmanlık, yüksek tansiyon ve sigara kullanılması gibi durumlarda da hastaya beklemesi tavsiye edilebiliyor.
Meme onarımının 3 temel aşaması bulunuyor. Bunlar sırasıyla; meme dokusunun oluşturulması, meme başı ve areolanın onarımı, memeler arası simetrinin sağlanması.
Mamografi sıklıkla hiç bir meme şikayeti bulunmayan hastalara meme kanserinin erken yakalanması için yapılmaktadır.
Tarama mamografilerinde meme kanserinin erken bulguları saptanarak meme kanseri daha ele gelen bir bulgu oluşturmadan saptanmaya çalışılmaktadır. Bir meme kanseri doktor veya hastanın kendisi tarafından elle yakalandığında ortalama 8-10 yaşında (yıllık) olmaktadır. Mamografi tekniğine yüksek kalitede, kurallara uygun olarak yapıldığında bir meme kanserini ele gelmeden 3-4 yıl önce yakalayabilmektedir.
Meme ile ilgili bir şikayeti bulunan kadınlarda (örneğin ele gelen sertlik, meme başından akıntı vb) ise mamografi tanısal amaçla, yani şikayetin kaynağını aydınlatmak, sebeb sonuç ılışkisini çözmek amacı ile yapılır.
Hücrelerin bölünmelerini ve çoğalmalarını sağlayan genler hasar gördükleri için hücreler kontrolsüz ve aşırı çoğalarak kanseri oluşturur ve tüm vücuda yayılırlar.
Ancak kanserlerin sadece bir bölümü genetik orjinli yani soyaçekim ile doğrudan ilişkilidir. Döl hücrelerinde bulunan bir mutasyonun bir kuşaktan diğerine aktarılması ve vücudun tüm hücrelerinde bu hatanın taşınması ile oluşur. Kanserlerin çoğunluğu ise bir kişinin yaşam süresince oluşan rastlantısal mutasyonların birikimi sonucu oluşur.
Yani kalıtsal olsun veya olmasın, tüm meme kanserlerinde birden fazla genetik bozukluk (mutasyon) bulunmaktadır. Kalıtsal olan kanserlerde bu genetik bozukluklar döl hücreleriyle bebeğe geçer.Kalıtsal olmayan kanserlerde ise sonradan oluşur ve bir sonraki nesile geçmezler.
Saptanan meme kanserlerinin yaklaşık % 10 kalıtsaldır, yani kişinin ailesinden aldığı kanser eğilimimi artıran genler nedeniyle meme kanseri gelişmektedir.
Meme kanserlerinin yaklaşık % 90 ı ise kişinin kendisinde dışsal bir çok etki ile gelişen mutasyonlar sonucu oluşmaktadır.
Ailede genç yaşlarda (menapoz öncesinde) meme veya yumurtalık kanseri bulunması, aynı ailede iki veya daha fazla sayıda meme veya yumurtalık kanseri bulunması, her iki memede kanser bulunması meme kanserinin o ailede kalıtsal olabileceğini düşündürür. Şüphelenilen kişilerde BRCA1 ve BRCA2 gen testleri ile kalıtsal meme kanseri araştırması yapılabilir.
Hücrelerin bölünmelerini ve çoğalmalarını sağlayan genler hasar gördükleri için hücreler kontrolsüz ve aşırı çoğalarak kanseri oluşturur ve tüm vücuda yayılırlar.
Ancak kanserlerin sadece bir bölümü genetik orjinli yani soyaçekim ile doğrudan ilişkilidir. Döl hücrelerinde bulunan bir mutasyonun bir kuşaktan diğerine aktarılması ve vücudun tüm hücrelerinde bu hatanın taşınması ile oluşur. Kanserlerin çoğunluğu ise bir kişinin yaşam süresince oluşan rastlantısal mutasyonların birikimi sonucu oluşur.
Yani kalıtsal olsun veya olmasın, tüm meme kanserlerinde birden fazla genetik bozukluk (mutasyon) bulunmaktadır. Kalıtsal olan kanserlerde bu genetik bozukluklar döl hücreleriyle bebeğe geçer.Kalıtsal olmayan kanserlerde ise sonradan oluşur ve bir sonraki nesile geçmezler.
Saptanan meme kanserlerinin yaklaşık % 10 kalıtsaldır, yani kişinin ailesinden aldığı kanser eğilimimi artıran genler nedeniyle meme kanseri gelişmektedir.
Meme kanserlerinin yaklaşık % 90 ı ise kişinin kendisinde dışsal bir çok etki ile gelişen mutasyonlar sonucu oluşmaktadır.
Ailede genç yaşlarda (menapoz öncesinde) meme veya yumurtalık kanseri bulunması, aynı ailede iki veya daha fazla sayıda meme veya yumurtalık kanseri bulunması, her iki memede kanser bulunması meme kanserinin o ailede kalıtsal olabileceğini düşündürür. Şüphelenilen kişilerde BRCA1 ve BRCA2 gen testleri ile kalıtsal meme kanseri araştırması yapılabilir.
Meme kanseri tanısı konan çoğu kadın, cerrahi bir tedavi geçirmektedir. Bölgesel tedavi için yapılan operasyonlar meme koruyucu tedavi, mastektomi (memenin tamamen alınması) ve aksiller (koltuk altı) lenf bezi örneklemesi ve çıkarılmasıdır. Meme cerrahisi geçirecek kadınların çoğu, aynı seansta veya daha sonra bir meme rekonstrüksiyonuna da karar verebilir.
Bu cerrahi tipinde memenin sadece etkilenen bölgesi çıkarılır. Ne kadar doku çıkarılacağı kitlenin boyutuna, yerleşimine ve bazı diğer faktörlere bağlıdır. Eğer cerrahiden sonra radyoterapi (radyasyon tedavisi) uygulanacaksa, kitle çıkarıldıktan sonra röntgende görülecek şekilde küçük metalik kliplerle radyasyon alanı işaretlenebilir.
Lümpektomi sadece kitlenin olduğu meme dokusunun etrafında normal doku sınırı ile çıkarılmasıdır. Lümpektomiyi takiben hemen daima radyoterapi uygulanır. Eğer adjuvan (destekleyici) kemoterapi de verilecekse, radyasyon tedavisi genellikle kemoterapi tamamlanana kadar geciktirilir.
Parsiyel (segmental, kısmi) mastektomi veya quadrantectomy (kadranektomi) lümpektomiden daha fazla meme dokusunun çıkarılmasıdır. Kadranektomi için memenin dörtte biri çıkarılır.
Radyasyon tedavisi sıklıkla cerrahiyi takiben verilir. Aynı şekilde, eğer kemoterapi de verilecekse ondan sonraya geciktirilebilir.
Patolog meme koruyucu tedavi ile alınan meme dokusunun kenarında kanser hücresi saptarsa cerrah mutlaka işlemi tekrarlamalı ve daha fazla dokuyu çıkarmalıdır. Bu operasyon re-eksizyon olarak adlandırılır. Eğer cerrah temiz cerrahi sınırları sağlamak için yeterli meme dokusunu çıkaramayacaksa o zaman bir mastektomi (memenin alınması) gerekebilir.
Evre I ve II meme kanseri olan kadınların çoğu için, meme koruyucu tedavi (lümpektomi/parsiyel mastektomi artı radyasyon tedavisi) memenin alınması kadar etkilidir. Bu iki yaklaşımla tedavi edilen kadınların sağ kalım oranları aynıdır. Bununla birlikte, meme koruyucu tedavi meme kanseri olan tüm kadınlar için geçerli bir seçenek değildir.
Radyasyon tedavisi bazen meme koruyucu tedavinin bir parçası olmaktan çıkarılır. Radyasyon tedavisi olmaksızın lümpektomi adayı olan kadınlar aşağıdaki özelliklere sahiptir:
70 yaş ve üzerindedirler.
2 cm veya altında, tamamen alınabilen tümörleri vardır.
Olası Yan Etkiler: Bu operasyonların yan etkileri ağrı, geçici ödem, gerginlik ve ameliyat izinde gelişebilen sert yara dokusudur. Bütün operasyonlarda olduğu gibi ameliyat sahasında kanama ve enfeksiyon da mümkündür.
Ne kadar geniş meme dokusu çıkarılırsa, ameliyattan sonra meme şeklinde o kadar farkedilebilir bir değişiklik oluşur. Eğer memeler ameliyattan sonra çok farklı görünecek olursa bazı rekonstrüktif cerrahi metodları uygulanabilir veya daha simetrik görünüm için etkilenmeyen taraftaki meme küçültülebilir. Bu işlemlerin ilk ameliyat sırasında yapılması da mümkün olabilir. Bu nedenle operasyondan önce bir estetik cerrahi uzmanı ile memelerin ameliyattan sonra nasıl görüneceğini ve seçeneklerin neler olduğunu konuşmak iyi bir fikirdir.
Erken evre meme kanseri olan pek çok kadın meme koruyucu tedavi ile mastektomi arasında seçim yapmak durumunda kalır.
Lümpektominin en büyük avantajı kadının memesinin büyük bölümünü korumasıdır. Dezavantajı ise sıklıkla cerrahiden sonra 5-6 hafta kadar süren radyasyon tedavisine gerek olmasıdır. Meme koruyucu cerrahi geçiren hastaların çok küçük bir kısmı radyasyona gerek göstermezken, mastektomi geçiren kadınların küçük bir kısmı radyasyon tedavisi gereksinir.
Lümpektomi ile mastektomi arasında karar verirken tüm gerçekleri gözönünde bulundurun. “Olabildiğince çabuk memeden kurtulmak” fikri ile ilk tercihiniz mastektomi de olabilir. Kadınlar bu his nedeniyle çoğu zaman mastektomiye cerrahlardan daha fazla eğilimlidir. Fakat pek çok vakada geçerli olan bir gerçek, mastektominin size daha uzun süre yaşam ya da tedaviden sonra daha iyi bir sonuç sağlamayacağıdır. Binlerce kadında 20 yılı aşan sürede yapılan kontrollerde, lümpektominin yapılabildiği durumlarda, mastektominin sağ kalım açısından mastektomiyle eşit oranda sonuçlar sunduğu kesinleşmiştir.
Pek çok kadın ve cerrahı uygulanabilir bir seçenek olduğunda lümpektomi ve radyasyon tedavisini tercih etmekle birlikte, seçiminiz aşağıdaki faktörlere bağlı olacaktır:
Memenizi kaybetme konusunda hislerinizin neler olduğu radyasyon tedavisine nasıl baktığınız
Meme kanserinin koltuk altındaki lenf bezlerine yayılıp yayılmadığını saptamak için bu lenf bezlerinin bir kısmı çıkarılabilir ve mikroskop altında incelenebilir. Bu işlem evreleme ve tedavi planlanmasının önemli bir bölümüdür. Lenf bezleri etkilendiyse kanser hücrelerinin kan akımı yoluyla vücudun diğer bölümlerine yayılmış olması ihtimali daha yüksektir.
Aksiller lenf nodu disseksiyonu modifiye ve radikal mastektomi prosedürlerinin bir parçasıdır. Yanısıra lümpektomi gibi meme koruyucu tedavilerle birlikte de uygulanabilir. Genelde ortalama 10-40 (sıklıkla 20’den az) lenf bezi çıkarılır.
Koltuk altındaki lenf bezlerinde kanser hücrelerinin bulunması ek tedavilerin alınması için önemli bir faktördür. Aksiller disseksiyon diğer meme kanseri tedavi kararlarının verilmesinde de bir kılavuz olarak değerlidir.
Olası Yan Etkiler: Tüm diğer operasyonlarda olduğu gibi, ağrı, şişlik, kanama ve enfeksiyon gelişmesi mümkün risklerdir.
Koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılmasının uzun vadede en önemli yan etkisi lenfödem (kolda şişlik) tablosudur. Bu durum lenfatik sistemdeki sıvı akımının bozulması ile oluşur. Bu nedenle hastalar elde gelişecek kesi ve enfeksiyonlara karşı ömür boyu dikkatli olmalıdır.
Koltuk altı lenf bezleri çıkarılan her 4 kadından birinde lenfödem gelişir. Sadece sentinel lenf bezi biopsisi yapılan hastaların da % 5’inde lenfödem gelişebilir. Bazen bu şişlik sadece birkaç hafta sürer ve kaybolur. Eğer koltuk altı lenf bezi cerrahisini takiben kolunuz şişmiş, ağrıyor ve gerginleşiyorsa acilen cerrahınıza başvurunuz.
Cerrahiden sonra kısa süreyle kolunuzu ve omzunuzu hareket ettirmekte kısıtlılıklar olabilir. Kolun üst ve iç kısımlarında uyuşukluk ta, lenf bezi alanının etrafında dokunma hissini sağlayan sinirlerin hasarına bağlı olarak sıklıkla görülebilir.
Koltuk altı bezlerinin tamamen çıkarılması güvenli ve düşük oranda ciddi yan etkiler içeren bir operasyon olmakla birlikte, cerrahlar çoğu vakada sentinel lenf nodu biopsisini tercih ederler. Bu yöntem lenf nodlarının tamamını çıkarmadan kanserin lenf bezlerine yayılıp yayılmadığını anlamanın bir yoludur.
Bu işlemde cerrah, tümör hücrelerinin ilk yayılma yeri olan sentinel lenf bezlerini bulur ve çıkarır. Bunu yapmak için cerrah tümör sahasının etrafına veya cildine radyoaktif bir madde veya metilen mavisi enjekte eder. Lenf kanalları bu maddeyi birkaç saat içinde lenf bezlerine taşır. Operasyonda Gamma kamera denen dedektörle veya maviliği izleyerek sentinel lenf bezleri saptanır.
Bu iki yöntem farklı yöntemlerdir anca bazen çift kontrol amacıyla birlikte de kullanılabilirler. Ardından doktor bölgede bir kesi yapar ve lenf bezlerini çıkarır. Bu nodlar çoğu zaman 2-3 tanedir ve standart bir aksiller disseksiyondan çok daha az olduğundan patolog tarafından çok büyük dikkatle incelenir.
Eğer sentinel nodlarda kanser gözlenmezse kanserin diğer lenf bezlerine yayılmış olması neredeyse mümkün değildir ve o nedenle daha fazla lenf nodunun çıkarılması gerekmez. Böylece hasta full lenf bezi çıkarılmasının potansiyel yan etkilerinden korunabilir.
Eğer sentinel nodlarda kanser varsa, o zaman cerrah tam bir aksiller disseksiyon yaparak lenf bezlerinin ne kadarının etkilendiğini saptar.Bu işlem aynı operasyonda veya birkaç gün sonra yapılabilir. Zamanlama kanserin cerrahi sırasında lenf bezlerinde ne kadar kolay saptanabildiğine göre değişir. Eğer sentinel lenf bezleri açıkça kanser içeriyorsa, cerrah aksiller lenf disseksiyonunu derhal yapabilir. Fakat bazen kanser patolog tarafından sonradan yapılan detaylı mikrosopik incelemelerde görülebilir.
Sentinel enf bezi biopsisi her zaman uygun olmayabilir. 5 cm’den küçük tek bir tümör varsa, kemoterapi ve radyoterapi uygulanmadıysa ve büyümüş lenf bezleri ele gelmiyorsa uygulanması mümkündür.
Sentinel lenf bezi biopsisi ciddi tecrübe gerektirir. Bu teknikte ustalaşmış bir cerrah tarafından yapılmalıdır. Bu tarz bir biopsi planlanıyorsa, cerrahi ekibine bu tarz cerrahiyi sıklıkla uygulayıp uygulamadıklarını sorunuz.
Meme kanseri cerrahisinde genel olarak 3 tip ameliyat yapılır: Tüm memenin alınması, memenin içinden sadece tümörün çıkartılması, memenin cildi korunarak içinin tümden çıkartılıp protez konması.
Meme kanserinde özellikle erken evre söz konusuysa, geniş cerrahinin hastanın yaşam beklentisini etkilemediği görülmüştür. Dolayısıyla, meme koruyucu cerrahi dendiğinde, daha sınırlı cerrahiyle hem hastanın yaşam beklentisini uzun tutmak, hem de memenin görünümünü iyi korumak, yani hastanın yaşam kalitesini yükseltmek mümkün olabilmektedir.
Meme koruyucu cerrahi, öncelikle erken evre kanserlerde yapılabilmektedir. İkinci olarak ise, lokal ileri meme kanserinde de uygun tedaviler (kemoterapi, radyoterapi, vs. gibi) yapılıp, hastalık biraz geriletildikten sonra, yine meme koruyucu cerrahi yapılabilmektedir.
Eğer ameliyattan önce kesin tanı iğne biyopsisi ile konmuş, tümörün tipi, yaygınlığı ve özellikleri değerlendirilmişse, hastaya en uygun cerrahi yöntem önceden hasta ile birlikte seçilir ve uygulanır. Buna, meme kanseri için “ideal tedavi” diyoruz.
Meme koruyucu ameliyat yapmak için, kanserin tek bir odaktan çıkmış olması veya çok odaklıysa, en azından bir birine yakın olması gerekir. Yine meme koruyucu ameliyatlar için meme büyüklüğü ile tümörün büyüklüğü arasında bir orantı olmalıdır. Örneğin meme çok küçük buna karşılık tümör büyük ise, meme koruyucu ameliyat yapmak estetik açıdan tercih edilmeyebilir.
Meme koruyucu ameliyatlardan sonra tedavinin ikinci kısmı radyoterapidir. Meme koruyucu bir ameliyatı takiben mutlaka radyoterapi yapılmalıdır. Ameliyat edilen memenin geri kalan dokusuna radyoterapi yapmak gerekir. Dolayısıyla hastanın radyoterapi alabileceğinden emin olmalıyız. Meme koruyucu ameliyat yapabilmek için ameliyattan sonra hastanın radyoterapi almasına engel bir hal olmamalıdır.
Hastada birden fazla kanser odağı varsa, veya aileden gelen riskler varsa, radyoterapi alma şansı yoksa hastanın ya tüm memesi alınır veya meme cildi korunup süt bezleri çıkartılır. Cilt koruyucu meme ameliyatları veya tüm memenin alındığı ameliyatlardan sonra meme protezi konabilir.
Meme cildinin korunduğu ameliyatlarda protez aynı seansta yerleştirilirken, memenin tamamının alındığı ameliyatlardan sonra bir süre beklemek gerekir. Hastanın 1 yıllık takipleri esnasında bir sorun çıkmaması halinde ikinci seansta protez de konabilir.
Tümör veya başka bir hastalık nedeniyle memenin alınması sonrası yapılan meme rekonstrüksiyonu plastik cerrahinin en başarılı ameliyatlarından birisidir. Tıpdaki yeni teknolojiler sayesinde artık cerrahlar doğal bir memeye çok benzerlik gösteren bir meme oluşturabilmektedirler. Günümüzde bu ameliyatlar meme alınma ameliyatı (mastektomi) ile eşzamanlı olarak yapılabilmektedir. Böylelikle, hasta ameliyattan çıktığında yeni bir memeye sahip olmakta ve memesiz bir dönemin verebileceği psikolojik sıkıntıdan da kurtulmaktadır.
Ancak akılda tutulmalıdır ki; mastektomi sonrası meme rekonstrüksiyonu basit bir ameliyat değildir. Siz ve doktorunuz tarafından kararlaştırılacak bir çok seçenek mevcuttur. Aşağıda size ameliyat hakkında temel bilgiler verilmektedir; ameliyat zamanı, nasıl yapıldığı, ve ne tür sonuçlar elde edileceği gibi. Ancak bütün soruları cevaplaması mümkün değildir. Dolayısıyla cerrahınızla birebir konuşmanız daha iyi bilgilenmenizi sağlayacaktır.
Hemen bütün mastektomi hastalarında meme rekonstrüksiyonu için tıbben bir engel olmayıp, çoğu hastalar da mastektomi ile eşzamanlı olarak rekonstrüksiyon yapılması için uygundurlar. Ancak meme rekonstrüksiyonu için en iyi aday, kanserin mastektomi sayesinde tamamen ortadan kaybolduğu hastalardır. Beklemek için bir çok sebep olabilir; örneğin, bazı hastalar başka bir cerrahi istememektedir, bir kısmı kanser teşhisini kabul etmekte zorlanırken, meme rekonstrüksiyonu seçeneklerinin düşünememektedirler. Bazı hastalara cerrahları tarafından beklemeleri tavsiye edilmiş olabilir, özellikle memenin hastanın kendi dokusu ile (flep transferi) rekonstrükte edildiği durumlarda olduğu gibi. Obesite, yüksek tansiyon ve sigara içimi gibi durumlarda da hastaların beklemeleri tavsiye edilebilir.
Bütün cerrahiler bir miktar belirsizlik ve risk içerirler
Memesini kanser sebebiyle kaybeden hemen hemen her kadında meme rekonstrüksiyonu yapılabilir. Ancak her türlü cerrahi sonrası olduğu gibi, bu ameliyattan sonra da bir takım sorunlar ortaya çıkabilir.
Cerrahinin genel problemleri olan, kanama, sıvı toplanması veya anestezi sorunları bu ameliyattan sonra da görülebilir, ancak nadirdir. Sigara içenlerde, yara iyileşmesi gecikebilir, bozulabilir veya daha fazla iz ortaya çıkabilir. Bazen bu sorunlar ikincil bir ameliyatı gerektirebilir. Eğer bir protez kullanılacak ise, nadiren iki hafta içinde bir enfeksiyon gelişme riski vardır. Bu tür bazı olgularda, protezi çıkarıp aylar sonra tekrar koymak gerekebilir.
En sık görülen problem, kapsül kontraktürü, protezin etrafındaki skar dokusunun protezi sıkıştırması ile ortaya çıkar. Böylelikle meme sertmiş hissi ortaya çıkar. Kapsül kontraktürü için bazı tedavi yöntemleri vardır; bazen de skar dokusunun alınmasını ve rahatlatılmasını veya protezin değiştirilmesini gerektirebilir.
Rekonstrüksiyonun kanser nüksü (rekürrens) üzerine bir etkisi yoktur ve radyoterapi/kemoterapiye de engel olmaz. Cerrahınız normal memeniz ve rekonstrükte edilmiş memenizde peryodik mamografilere devam etmenizi önerebilir.
Kanser teşhisinin konmasından itibaren rekonstrüksiyonu tartışmaya başlayabilirsiniz. İdeal olanı, genel cerrahınız ve plastik cerrahınızın birlikte plan yapıp ameliyata girmeleridir. Sağlık değerlendirmeniz yapıldıktan sonra, cerrahınız size yaşınız, anatomik yapınız, dokularınız ve isteklerinizi göz önüne alarak, en iyi seçenekleri verecektir. Cerrahınız bu konuda size karşı çok dürüst olmalıdır. Mastektomi sonrası meme rekonstrüksiyonu sizin görüntünüzü düzeltebilir ve kendinize olan güveninizi arttırabilir; ancak, unutmayın, bu ameliyat sonucu sadece iyileştirebilir, mükemmelliğe ulaştırmaz. Cerrahınız ayrıca anestezi, ameliyatın yapılacağı yer ve masraflar hakkında da bilgi vermelidir.
Ameliyat için hazırlık
Onkolog doktorunuz ve plastik cerrahınız ameliyat öncesi bazı uyarılarda bulunacaklardır; örneğin, ne yiyip yememe, ilaç alma vb gibi. Ameliyat sonrası sizi eve götürecek bir yakınınızı ayarlamayı unutmayın.
Cerrahinizin yapılacağı yer
Meme rekonstrüksiyonu genellikle birkaç ameliyatı gerektirir. İlk basamak, ister mastektomi ile eşzamanlı olsun ister ikincil olarak yapılsın, genellikle hastanede yapılır. Diğer ameliyatlar ise hastanede yapılabileceği gibi, cerrahınız günlük cerrahi merkezlerinden birinde yapmayı tercih edebilir.
Anestezi
İlk ameliyat, yani meme dokusunun oluşturulması ameliyatı, genel anestezi ile yapılır. Yani, ameliyat esnasında uyursunuz. İkincil ameliyatlar ise lokal anestezi (sedasyon ile birlikte) ile yapılabilir- ameliyat esnasında uyanık olursunuz, ancak gevşek ve rahat olursunuz. Bazen bir miktar sıkıntı olabilir.
Protez tipleri
Meme protezlerinin dış kılıfında silikon tabaka vardır, içinde ise ya silikon jel veya salin adı verilen tuzlu su karışımı bulunur. İçi jel ile dolu olan protezlerin, Amerika Birleşik Devletleri’nde Food and Drug Administration (FDA), bu tür protezlerin kullanımını 2006 yılında kabul edilmiştir. Bu ise, halen doku genişletici taşıyan kadınları, mastektomi ile eşzamanlı rekonstrüksiyonu seçen hastaları ve jel ile dolu bir protez kullanılabilir. Salin ve jel ile dolu protezler ise herkesin kullanımına açıktır.
Bir çok seçenek vardır ve cerrahınızla tartışmanız gerekmektedir.
Derinin genişletilmesi
En sık kullanılan teknik derinin genişletilmesi ve sonrasında protez konulmasıdır. Mastektomi sonrası derinizin ve göğüs duvarı adelenizin altına bir doku genişletici konur. Derinizin altına bir kapak mekanizması ile çalışan bir port konur ve buradan, ameliyat sonrası haftalar veya aylar boyunca, cerrahınız tuzlu su enjekte ederek doku genişleticinizi (expander) şişirir. Derinizin yeterince genişlediği anlaşıldıktan sonra, ikincil bir ameliyat ile doku genişletici çıkartılıp daha kalıcı bir protez yerleştirilir. Bazı doku genişleticiler ise kalıcı olarak bırakılabilecek şekilde tasarlanmıştır. Areola (meme başı çevresindeki kahverenkli yuvarlak deri) ve meme ucu ise daha sonra yapılır. Bazı hastalarda derinin genişletilmesine ihtiyaç yoktur ve mastektomi ile beraber bir protez konabilir.
Flep rekonstrüksiyonu
Protez yöntemine alternatif olarak sırttan, karından veya kalçadan bir doku alınarak meme yapılabilir. Buna flep rekonstrüksiyonu denir. Flep cerrahisinin bir tipinde, deri, deri altı yağ tabakası ve kas dokusu orijinal yapıştığı bölgeye bir damar sapı ile bağlı kalmaya devam eder ve deri altında yapılan bir tünel yardımıyla memenin oluşturulacağı bölgeye kaydırılır. Tek başına memeyi oluşturabileceği gibi, bu dokunun altına bir protez de konabilir. Diğer tip bir flep cerrahisinde ise, doku bağlı bulunduğu karın, sırt veya kalça bölgesinden tamamen ayrılır ve damarları alıcı bölgedeki damarlara dikilerek yaşaması sağlanır (serbest flep ile rekonstrüksiyon). Bu ameliyatı yapabilmek için plastik cerrahın mikrovasküler cerrahi konusunda da deneyimli olması gerekir. Çünkü, ince damarların birbirine dikilmesi mikroskop altında mümkün olmaktadır.
Yukarıda bahsedilen her iki cerrahi yöntem de protez metodundan daha kompleks ameliyatlardır. Hem dokunun alındığı hem de memenin yapıldığı yerlerde izler olacaktır ve iyileşme süreci protez yöntemine göre daha uzundur. Diğer yandan, kendi dokunuzla yapılan meme rekonstrüksiyonunda sonuç daha doğaldır ve silikon ile ilgili bir kaygı yoktur. Bazen de karnınızın şeklinin düzelmesi ve fazla deri ve yağlardan kurtulmanız da sizin için ayrı bir kazanç olabilir.
İkincil ameliyatlar
Meme rekonstrüksiyonunda zaman içinde birkaç ameliyat gerekir. İlk ameliyat en kompleks olanıdır; ikinci ameliyatlar daha kolaydır ve doku genişletici ile rekonstrüksiyon yöntemi seçilmişse, doku genişletci çıkartılıp bir protez konulabilir veya meme ucu ve areola rekonstrüksiyonu yapılabilir. Çoğu zaman, yeni yapılan memenin karşı taraftaki normal memeye uyum sağlaması için, normal memenin biraz küçültülmesi, kaldırılması veya büyütülmesi gerekebilir. Ancak bu ameliyatlarda da yara izlerinin oluştuğu akılda tutulmalıdır.
Ameliyat sonrası
Ameliyat sonrası ağrınız büyük ölçüde ilaç ile giderilebilir. Ameliyatınızın boyutuna göre 2 ile 5 gün içinde hastaneden taburcu olursunuz. Ameliyatta genellikle sıvıların birikmesini engelleyen drenler konabilir ve bunlar ameliyat sonrası ilk veya ikinci haftada alınırlar. Dikişler ise 7 ile 10 gün içinde alınırlar.
Normale dönmek
Mastektomi ve rekonstrüksiyon veya sadece flep rekonstrüksiyonu ameliyatından sonra normale dönmeniz 6 hafta sürebilir. Protez ameliyatında ise bu süre daha kısa olabilir. Rekonstrüksiyon ile normal duyu kazanılmaz; ancak, zaman içinde bir miktar duyu gelebilir. İzlerin çoğu zaman içinde solabilir. Ancak bu süre 1-5 yıl olabilir ve hiçbir zaman izler tamamen kaybolmaz. Rekonstrüksiyonun kalitesi yüksek olduğu müddetçe, bu izlere daha az aldırış edeceksiniz.
Egsersiz ve hareketlere ne zaman başlayacağınız konusunda cerrahınızın tavsiyelerini dinleyiniz. Genel kural olarak, 3-6 hafta arasında cinsel ilişkiden ve ağır egsersizlerden kaçınmanız iyi olabilir.
Yeni görüntünüz
Yeni memeniz diğer normal memenize göre daha sert, yuvarlak ve düz görünebilir. Mastektomi öncesi kontura sahip olmayabilir yada diğer memenize tam olarak simetrik olmayabilir. Bu farklar size belirgin gelebilir. Bir çok mastektomi hastası için, rekonstrüksiyon görüntüyü ve hayat kalitesini dramatik olarak iyileştirir.
Onkoplastik meme cerrahisi, meme kanserinin tedavisinde son yıllarda popülaritesi artan konulardan bir tanesidir. Kelime anlamı olarak, memenin alınması gerektiği durumlarda yani mastektomi yapılması gereken durumlarda onun yerine meme dokusunun oluşturulması ameliyatıdır. Bunun çeşitli avantajları söz konusudur. En önemli avantajı ise hastaya sağlayacağı psikolojik destektir. Hastaya genellikle eş zamanlı olarak yapılması önerilmektedir. Hasta ameliyattan kalktığında yeni bir meme kütlesiyle ameliyattan uyanmaktadır. Onkoplastik cerrahi, meme koruyucu ameliyatlardan sonra da yapılabilecek yöntemleri içermektedir. Amacı, sizin yaptığınız cerrahi sonrasında elde kalan dokularla iyi bir onkolojik kontrol sağladıktan sonra kozmetik olarak da en iyi yaklaşımı sağlayabilmektir.
Onkplastik meme kanseri cerrahisi kısaca memede büyük bir tümör olmasına ve bu tümörün geniş bir doku ile çıkartılmasına rağmen ameliyat sonunda memeninkozmetik açıdan düzgün bir görünüme kavuşmasıdır.
Yöntem onkolojik ve plastik cerrahi yöntemlerinin birleştirilmesi ile uygulanmaktadır. Onkoplastik cerrahi yöntemlerinde ya hastanın kendi vücut dokuları kullanılmakta ya da memeye bazı implantlar eklenmektedir.
Onkoplastik meme cerrahisi, meme kanseri riski yüksek olan kadınlarda, daha ortada kanser yokken bile uygulanabilmekte ve olası bir meme kanseri durumunun önüne geçilmektedir. Ünlü Hollywood yıldızı Angelina Jolie bu ameliyatı olmuştur.
Memedeki büyük bir tümörü yok etmek ve buna karşın memenin yapısının en iyi şekilde korunmasını sağlamaktır.
Memedeki tümörün büyük olması nedeniyle geniş bir meme dokusu çıkartılmasına rağmen memenin kozmetik olarak korunmasını sağlar. Hatta meme eski görünümden daha iyi bile olabilir. Bu şekilde klasik mastektomi (memenin tamamının alınması).
Modern meme cerrahisinde amaç, meme kanserini tedavi ederken meme kaybına yol açmamaktır.
Meme kanserinin cerrahi tedavisinde son yüzyılda yaşanan değişim:
1. Radikal mastektomi
2. Modifiye radikal mastektomi
3. Meme koruyucu cerrahi
4. Onkoplastik meme cerrahisi
Onkoplastik meme cerrahisinde daha iyi bir meme görünümü elde etmek için aşağıdaki tekniklerden biri kullanılır.
1. Volum doldurma: oluşan boşluğun hastanın kendi dokusu veya protezler ile doldurulması.
2. Volum yer değiştirme: oluşan boşluğun meme dokusunun kaydrılması ile doldurulması.
Bu ameliyatın, meme kanseri cerrahisi konusunda eğitim almış ve özellikle seviye 1-2-3 rekonstrüktif meme kanseri cerrahisi eğitimini almış genel cerrahlar tarafından yapılması uygundur. Yani hekimin hem genel cerrahi uzmanı hem de memedeki onkoplastik cerrahi konusunda eğitimli olması önemlidir.
Bu cerrahi sonrasında hasta 1 veya 2 gün hastanede kalabilir. Onkoplastik cerrahi sonrası kişi, kemotrapi radyoterapi gibi gerekli ek onkolojik tedavİleri de alacaktır. Düzenli hekim kontrollerine devam edecektir.
Meme kanserinin kadınların hormonal dengesi ile yakından ilişkili olduğu düşünülür. Östrojene uzun süre maruz kalmak (erken adet görmeye başlamak ve geç menapoza girmek) ve hiç doğum yapmamak veya ilk doğumun 35 yaşından sonra yapılması meme kanseri gelişiminde risk faktörleridir. Vücuttaki östrojen ve progesteron hormonlarının ana kaynağı yumurtalıklardır.
Bu ilişkilerden yola çıkılarak yapılan çalışmalar sonucunda anti-östrojen etki gösteren bazı ajanların meme kanserinden koruyucu özelliği olabileceği saptanmıştır. Kanser hücrelerinde östrojen veya progesteron hormonları için reseptörler (algılayıcılar) bulunan kadınların, bu reseptörlere bağlanarak hormonların etkilerini bloke eden ajanlardan fayda görecekleri gösterilmiştir.
Bu amaçla günümüzde en yaygın olarak kullanılan anti-östrojen ajan tamoksifen’dir. Son yıllarda Tamoksifen dışında etki mekanizmaları farklı ancak etkinliği benzer başka ajanlar da geliştirilmiştir (Aromataz inhibitörleri gibi).
Tamoksifen meme kanseri gelişimi bakımından yüksek riskli hastalarda korunma amacıyla da kullanılabilir. Bu amaçla kullanım süresi 5 yıldır ve sadece kullanıldığı süre içerisinde riski ortalama %40-50 oranında azaltırlar.
Meme kanserinin hastanın yaşamı için tehdit oluşturmayacak biçimde kontrol edilmesi için yapılan uygulamalar içinde en önemli olan, tümörün vücuttan uzaklaştırılmasını içeren cerrahi tedavidir. Günümüzde bu amaçla tercih edilen başlıca iki uygulama vardır:
Meme koruyucu cerrahi: Tümör ile birlikte çevresindeki bir miktar sağlam meme dokusunun çıkartılması (geniş lokal eksizyon, lumpektomi, kadrantektomi) ve koltuk altı lenf bezlerinden meme ile ilgili olanlarının örneklenmesi işlemlerini içerir. Erken meme kanserinin tedavisinde sıklıkla tercih edilen bir seçenektir. Memenin büyük bir bölümünün korunmasına ve iyi bir kozmetik sonuç elde edilmesine olanak sağlar.
Bu tedavinin bir parçası olarak mutlaka kalan meme dokusuna radyoterapi (ışınlama) yapılmalıdır. Meme koruyucu cerrahinin uygulanamayacağı durumlar ise şunlardır:
Dezavantajı ise geriye kalan meme dokusunda tümörün tekrar etme riskinin memenin tümünün alınmasına oranla biraz daha fazla olmasıdır. Koruyucu tedavi uygulanan memede tümör tekrarlarsa önerilen tedavi şekli memenin hepsinin alınması yani mastektomidir. Tümörün lokal olarak tekrar etmesi sağkalım süresi üzerine olumsuz bir etki yapmaz.
Mastektomi ± meme rekonstrüksiyonu: Mastektomi meme dokusunun tümüyle alınmasıdır. Sıklıkla meme ile ilgili koltukaltı lenf bezlerinin de toplu halde alınması (modifiye radikal mastektomi) biçiminde uygulanır. Meme kanserinin klasik cerrahi tedavi yöntemidir. İyi bir lokal kontrol sağlar; tümörün tekrar etme riski düşüktür.
Ancak memenin kaybı kadınları psikolojik olarak kötü etkiler. Bu nedenle cerrahi tedavi olarak mastektomi uygulanacak hastalara meme rekonstrüksiyonu (yeniden meme yapılma işlemi) şansı olup olmadığı ve olası rekonstrüksiyon seçenekleri hakkında bilgi verilmelidir.
Operasyon tekniği: Gerek meme koruyucu cerrahi gerekse mastektomi genel anestezi altında yapılır. Koltuk altı lenf bezlerinin alınması dahil olmak üzere bu operasyonlar 1-2 saat sürer. Eş zamanlı rekonstrüksiyon yapılan durumlarda bu süre biraz daha uzar.
Meme koruyucu cerrahide deri kesisi önemlidir; kozmetik sonucun iyi olacağı düşünülen bir kesi tercih edilmelidir. Sıklıkla tümör ve koltuk altı lenf bezlerinin temizlenmesi için iki ayrı cilt kesisi yapılır.
Mastektomide ise meme başı ve çevresindeki koyu renkli alan-areolayı içine alacak şekilde eliptik bir kesi yapılarak tüm meme dokusu çıkarılır.
Mastektomi ile birlikte meme rekonstrüksiyonu yapılacak hastalara cilt-koruyucu mastektomi yapılabilir. Bu işlemde memeyi örten cildin büyük bölümü korunur.
Ameliyat bittikten sonra özellikle koltuk altına ve ameliyat bölgesine konan drenler yardımıyla bu bölgede oluşacak sıvı toplanması (seroma) engellenmeye çalışılır. Genellikle bu drenlerin çekilmesi için 5-7 gün geçmesi gerekir.
Meme dokusu içerisindeki lenf akımının yönü büyük oranda koltuk altı lenf bezlerine doğrudur. Bu nedenle yayılım özelliği kazanan kanser hücreleri genellikle ilk önce koltuk altı lenf bezlerine giderler. Meme kanseri hastalarında koltuk altı lenf bezlerinin durumunu bilmek tanı, tedavi ve takipte önemlidir.
Koltuk altı lenf bezlerinin çıkartılması işlemi yayılma özelliği kazanmış (invazif) tümörler için geçerlidir. In-situ (süt kanallarının içinde sınırlı kalmış) kanserler teorik olarak lenf bezlerine gitmadikleri için koltuk altının temizlenmesine gerek yoktur. Koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılmasının (aksiller lenf nodu disseksiyonu) 3 amacı vardır:
Aksiller lenf bezi tutulumu olup olmaması, meme kanserinin nasıl seyredeceği, (hastanın yaşamını ne oranda tehdit ettiği) konusunda en önemli parametredir.
Meme ile ilgili olan lenf bezlerinin çıkartılması yukarıda sayılan amaçları karşılarken, ender görülen kolda şişlik gibi yan etkilerin oluşma riski vardır. Bu risklerin engellenmesi için hastanın el ve kolunun yaralanmalardan korunması gibi bazı önlemler alınır.
Standart aksilla disseksiyonu ile ortalama 20-30 kadar lenf bezi çıkmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar göstermiştir ki koltuk altının doğru örneklenebilmesi için en az 10 adet lenf bezinin çıkartılması gerekmektedir.
Meme kanseri tarama programlarının başarısı ve kadınların meme kanseri konusunda daha bilinçli olmaları sayesinde artık meme kanseri olgularının büyük kısmı erken evrede yakalanabilmektedir. Bugün biliyoruz ki, tüm meme kanserlerinin yaklaşık olarak %60’ında ve erken evre meme kanserlerinin ise ortalama %75’inde tanı anında aksilla lenf bezlerinde tutulma yoktur. Bu hastalarda lenf bezi tutulması olmadığı gösterilebilirse, aksilla disseksiyonu yapılmasına gerek kalmaz. İşte bu amaç için geçtiğimiz yıllar içinde sentinel (bekçi) lenf nodu örneklenmesi tekniği geliştirilmiştir.
Muayenede koltuk altında büyümüş lenf bezi saptanmayan hastalarda sentinel lenf nodu örneklemesi uygulanarak aksilla lenf bezi tutulması olup olmadığı hakkında bilgi sahibi olunur. Sentinel lenf nodu negatif olan hastalarda aksilla disseksiyonu yapılmasına gerek yoktur.
Teknik: Mavi boya (isosulfan mavisi veya metilen mavisi) tek başına veya radyoaktif bir madde ile birlikte tümörün olduğu bölgeye veya meme başının altına enjekte edilir. Boya 5-7 dk. içerisinde koltuk altındaki ilk (sentinel) lenf bezine ulaşır. Sentinel lenf bezlerinin sayısı birden fazla olabilir; ortalama 2’dir. Bu lenf bezleri çıkarılarak tümör hücreleri içerip içermedikleri araştırılır. Tümör hücresi görülmezse işlem sonlandırılır; koltuk altındaki diğer lenf bezlerinin çıkartılmasına gerek yoktur. Eğer bu lenf bezlerinde kanser hücrelerine rastlanırsa, koltuk altı lenf bezlerinin alınması gerekir.
Sentinel lenf nodu örneklemesinin, koltukaltı lenf bezi tutulması olup olmadığını saptamaktaki güvenilirliği yapılan birçok çalışmada kanıtlanmıştır. Belli bir öğrenim süreci gerektirmektedir ancak doğru yapıldığında güvenli bir yöntemdir ve kolda şişlik gibi yan etkiler olmamaktadır.
Koltuk altı disseksiyonu yapılan hastalarda, o taraf kolun travmalardan ve enfeksiyondan korunması çok önemlidir. Lenf akımı etkilenmiş olabileceği için kolda şişme (lenfödem) gelişebilir.
Lenfödem riski koltuk altı lenf bezlerinin ne kadar geniş çıkartıldığı ile yakından ilişkilidir. Sentinel lenf nodu örneklemesinden sonra bu oran oldukça düşüktür. Cerrahi sonrası koltuk altına radyoterapi yapılması riski daha da artırır.
Kolda ve omuzda geçici, ender olarak da kalıcı haraket kısıtlılığı olabilir. Drenler çekildikten sonra kol egzersizlerine başlanır. Özellikle omuz ekleminin hareketlerini artırıcı bazı ekzersizlere başlanmasında yarar vardır.
Drenler çekildikten sonra koltuk altında ve meme derisi altında lenf sıvısı toplanabilir (seroma). Hastayı rahatsız edecek boyutlara ulaşmadığı sürece müdahale edilmesine gerek yoktur. Aksi taktirde enjektör ile çekilerek boşaltılabilir.
Meme kanseri tek bir hastalık çatısında değerlendirilemeyecek kadar farklı hastalık tiplerini yapısında barındırır.
Bugün için moleküler tiplerine göre tedavi yaklaşımları değişen başlıca dört farklı meme kanseri moleküler alt tipi belirlenmiştir. Bunlar daha çok hormonal tedavinin etkin olduğu hormona duyarlı Luminal A, hem hormonal tedavi hem de kemoterapinin tedavide etkin olduğu Luminal B, biyolojik ajanların kemoterapi ile birlikte tedavide etkili olduğu HER 2 belirgin, ve kemoterapinin tedavide daha etkili olduğu bilinen üçlü negatif tip meme kanserleridir.
Kanser tedavisinde bireyselleştirilmiş (kişiye özel) tedaviler önem kazanmıştır. Meme kanserinde bu farklı moleküler tiplerin olması her meme kanseri hastasının farklı tedavi yöntemleri ile daha başarılı tedavi edilmesini sağlar.
Adjuvan tedavide hastaların kemoterapi kararı aşamasında tümör dokusunda yapılan çok genli analizler gereksiz kemoterapilerin verilmesini önlemede yardımcı olmaktadır.
Meme kanserinin tedavisinde tümörün genetik özelliklerine göre farklı ilaçlar uygulanmaktadır. Genetik testler bazı hastalarda kemoterapiye gerek olmadığını da göstermektedir.
Ülkemizde yapılan bir araştırmada 21- gen analizi (Oncotype-Dx testi) ile hastaların yaklaşık yüzde 31’inde kemoterapi ve hormonoterapi uygulama kararı değişmiştir. Bu gibi testlerle tümörün verilecek ilaçlara duyarlılığı kontrol edilir ve hangi ilacın kullanılacağı, ilacın dozajı gibi kararların daha etkili olarak alınması sağlanır.
Meme kanserinde neoadjuvan tedavide özellikle HER2 pozitif meme kanseri hastalarında biyolojik ajanların kemoterapiye eklenmesi ile başarı oranı %50-60 oranlarına çıkmıştır. Anti-Her2 tedavide kullanılan biyolojik ajanların ikili (trastuzumab-pertuzumab) kullanımı ile yaygın hastalıkta gözlenen başarıdan sonra neoadjuvan tedavide de kullanılmaya başlanmıştır.
Yaygın hastalığı (metastatik) olan hastalarda kullandığımız yeni hedefli tedaviler sayesinde metastatik meme kanseri hastalarında uzun süren yüz güldürücü sonuçlar elde edilmektedir. Hormon reseptör pozitif metastatik meme kanserinde everolimus, palbosiklib, Her 2 pozitif hastalıkta Lapatinib, TDM-1, ve meme kanserinin bütün alt tiplerinde etkili eribulin, ixabepilone gibi kemoterapi ilaçları mevcut tedavilere ek tedavi şansları getirmektedir.
Birçok kanser türünde etkinliği kanıtlanan bağışıklı sistemi üzerinden etkili aşıların meme kanserinde özellikle üçlü negatif alt tipinde etkinliğini araştıran çalışmalar devam etmektedir.
Öte yandan özellikle memesi alınmayan hastalarda memeye mutlak verilmesi gereken ışın tedavisi (radyoterapi) süresi oldukça uzun olup, yaklaşık 5-6 haftayı bulmaktadır. Uygun hastalarda hipofraksiyone radyoterapi denilen yöntemle de ışın tedavisi süresi 3 haftaya indirilmektedir.
Radyoterapideki gelişmelere paralel olarak özellikle hedefli radyoterapi imkanı sağlayan yeni teknikler (Tru-beam, cyberknife, gamaknife) ile metastatik hastalıkta konvensiyonel radyoterapiye etkinlik ve yan etki açısından üstünlük sağlanmaktadır.
Meme kanserinin nedeni kesin olarak bilinmese de hormonların (östrojen) etkili olduğu düşünülmektedir. Erken adet gören (12 yaşından önce), menopoza geç giren (55 yaşından sonra), menopozda uzun süre hormon tedavisi alan, hiç doğurmayan ya da 30 yaşından sonra doğuran, süt veremeyen kadınlarda meme kanserinin sık görülmesi, meme kanseri-hormon ilişkisini desteklemektedir.
Bunun yanı sıra sürekli kırmızı et tüketen, hayvansal yağ ve protein ile beslenen, sebze ve meyve tüketmeyen, fazla miktarda alkol alan ve sigara kullanan kişilerde meme kanseri riski yüksektir.
Ayrıca sedanter yaşam olarak adlandırılan egzersiz ve fiziksel aktivitelerden uzak olan kadınlarda meme kanseri daha sık görülür. Menopoza giren kadınların egzersizden uzaklaşması ve kilo alması da kanserin nedenleri arasında yer alır.
Ailesinde ve yakın akrabalarında yani anne, kardeş, çocuk, anneanne, babaanne, teyze, hala gibi birinci ve ikinci derece akrabasında meme kanseri olan kişilerde meme kanseri riski daha fazladır.
Meme kanserinde tümör hücrelerinin genellikle ilk ulaştıkları yer, aynı taraftaki koltuk altı lenf bezleridir. Ameliyattan önce yapılan değerlendirmelerde bu bölgede büyümüş lenf bezi var ise bunun biyopsisi yapılarak içerisinde kanser hücrelerinin olup olmadığı araştırılır. Şayet lenf bezinde de tümör olduğu saptanır ise, memedeki tümör çıkarıldıktan sonra lenf bezleri de buraya yapılan ayrı bir kesi ile çıkarılırlar. Değerlendirilmesi için patoloji uzmanına gönderilir. Şayet, muayene ve radyoloji bu lenf bezlerine yayılım tespit etmemiş ise, o zaman yukarıda belirtildiği gibi bekçi lenf bezi biyopsisi yapılır. Bu lenf bezlerine mikroskopik olarak yayılım var ise aksiller lenflerin çıkarılması hastalığın tedavi şeklini belirlememize yardımcı olur. Lenf bezlerinin çıkarıldığı boşluğa burada birikecek lenf sıvısı, serum ve kanı dışarıya akıtacak bir silikon tüp konularak ucu dışarıya alınır ve toplanacağı negatif basınç uygulanabilecek bir torbaya bağlanabilir. Hastalar bu direnle taburcu edilirler. Hastayı evinde takip edebilecek yakınına biriken sıvıyı 24 saatte ölçerek dökmesi öğretilir. Bu miktar 24 saat içerisinde 30 mililitrenin altına düştüğünde hasta doktoruna gelir ve diren çıkarılır. Diren pansumanı üzerine bir koruyucu yapıştırılır ve hastalar ameliyatlarının ertesi günü duş alabilirler.
Göğüste kist oluşması oldukça yaygın görülen bir rahatsızlıktır. Yapılan araştırmalar kadınların yüzde 90’ında fibrokistik meme görüldüğünü ortaya koydu. Ancak bu her zaman endişe etmeyi gerektiren bir durum değildir.
Fibrokistik meme, kadınların %90’ında görülen ve yarısında memede kitle, ağrı, akıntı gibi yakınmalara neden olabilen histolojik değişikliklerdir. Değişik boyutlarda kistler, bağ dokusu artışı ve çeşitli lezyonlarla karakterizedir.
Kistler içi sıvı dolu, ince bir zarla çevrelenmiş yuvarlak oluşumlardır. Ultrason görüntülerine göre basit, komplike ve kompleks kistler olarak sınıflanır. Basit kistler, memede çok yaygın olduğunda, altta oluşabilecek diğer lezyonların fark edilmesini engelleyebileceği için memenin radyolojik yöntemlerle takibini gerektirir. Kanser gelişme riski komplike kistlerde %2’den az iken kompleks kistlerde bu oran %25 civarındadır. Kompleks kistlerin biyopsi ile değerlendirilmesi önemlidir.
Kist içindeki sıvı ne zaman boşaltılır?
Basit kistlerde çoğu zaman bir işlem yapılması gerekmez. Çok büyük boyutlara ulaşıp ağrı ve estetik görünümde sıkıntı yaratıyorsa iğne ile boşaltılabilir. Tekrarlaması halinde cerrahi olarak çıkartılabilir.
Fibrokistik memede oluşabilen lezyonlar tehlikeli midir?
Klasik fibrokistik değişikliklerde tehlike yoktur. Ancak tabloya eşlik eden hücre çoğalması alanları ve bu alanlarda görülen bazı patolojik değişimler memede kanser gelişme riskini arttırır. Şüpheli lezyonların radyolojik yöntemlerle erken tespit edilmesi ve geniş olarak çıkartılması hayat kurtarıcıdır. Bu nedenle fibrokistik meme varlığında, özel durumlar hariç, hastalara 6 ay ara ile ultrasonografi uygulanır, 40 yaşından sonra senelik mamografi de takip yöntemine eklenir. Ailede meme kanseri bulunması ve memede şüpheli lezyon varlığı gibi bazı özel durumlarda tetkik süresi değişebilmekte ve manyetik rezonans inceleme (MRI) de önerilebilmektedir.
Fibrokistik memede, meme ağrısı kanser gelişimini mi düşündürmeli?
Meme ağrısı kadınlarda, özellikle fibrokistik meme varlığında, sık görülen bir yakınmadır. Sadece meme ağrısı ile başvuran kadınların %10’dan azında kanser saptanır. Ağrı, her iki memede, yaygın veya belli kadranlarda, adet öncesi dönemde ya da ay boyu düzensiz aralıklarla olabilir. Önce bir cerrah tarafından iyi bir muayene ve uygun radyolojik yöntemlerle hastada patolojik lezyon olmadığı gösterilmelidir. Sonrasında yağ oranı düşük diyet ile kola, kahve, çikolata gibi gıdaların azaltılması önerilir. Pomat veya tablet şeklinde ağrı kesici ilaçlar, şiddetli vakalarda ise çeşitli hormonal ilaçlar kullanılmaktadır, ancak yan etkileri rutinde kullanımlarını engellemektedir.
Meme başı akıntıları her zaman tehlikeli midir?
Meme başı akıntısı, sıkmakla değil kendiliğinden oluyorsa altta yatan patolojinin araştırılması gereklidir. Akıntı, süt görünümünde, yeşil, berrak ya da kanlı olabilir. Süt kanallarındaki genişleme ya da iltihabi durumlar, hormonlar ve kullanılan çeşitli ilaçlara bağlı olabileceği gibi memenin bazı iyi huylu ve kötü huylu lezyonları da akıntı nedeni olabilir. Tek memeden olması, muayenede akıntının tek kanaldan geldiğinin tespiti, akıntının berrak ya da kanlı olması kanala yerleşmiş bir lezyon varlığını düşündürür. Meme başı akıntıları, bir meme cerrahı tarafından mutlaka değerlendirilmeli ve uygun radyolojik tetkiklerle neden araştırılmalıdır.
Fibrokistik memede cerrahi ne zaman uygulanır?
Memeden bütün kistleri temizlemeye yönelik bir girişim yoktur. Kadınların uygun radyolojik yöntemlerle ve meme muayenesi ile belli aralıklarla takibi önemlidir. Ağrı, hassasiyet, estetik kusur gibi yakınmalar varlığında, kist içinde ya da duvarında şüpheli lezyon görülmesi halinde, meme başı akıntısı kanaldaki patolojiye bağlı ise ve takipler esnasında memede şüpheli lezyon tespit edilmesi durumunda cerrahi uygulanır.
Tümörü değil memeyi korumaya çalışıyoruz. Bu yüzden meme cerrahı hastayı muayene ettikten sonra cerrahi öncesi bazı tetkikler isteyebilir. Daha önce çekilen ancak iyi bir görüntü vermeyen veya deneyimli bir meme radyolojisi uzmanı tarafından değerlendirilmeyen mamografi, ultrasonografi veya emar görüntüleme yeniden istenebilir veya istenmemiş ise istenebilir.
Dijital mamografi yöntemi ile hastaya verilen radyasyon dozu daha az olup, daha kaliteli bir görüntü elde edilmektedir. Yapılan muayene ve radyolojik tetkiklerle kanser olma ihtimali yüksek ise, bu kitle ameliyat sırasında çıkarılarak o esnada patolog tarafından değerlendirilebilir. Ancak, kanser olduğu konusunda az bir şüphe var ise, o zaman kalın iğne biyopsisi yapılarak patoloji uzmanına gönderilir. Bazı çok küçük ve ele gelmeyen şüpheli tümörlerden mamografi, ultrason veya MR yardımı ile biyopsi yapılabilir. Bazen bunlar ultrason veya mamografi yardımı ile işaretlenerek ameliyathanede çıkarılırlar.
Hastalığın memede birden fazla yerde ve yaygın olarak olması, tümörün büyük memenin küçük olması, bazı durumlarda memeye radyasyon verilememesi durumunda memenizin alınmasına karar verebilir. Öncelikle önemli olan şeyin sizin sağlıklı ve uzun yaşamanız olduğunu unutmayınız. Ayrıca size meme alındıktan hemen sonra yeni bir meme de yapılabilir.
Parsiyel Mastektomi
Memenin kanserli dokusunun etrafındaki ince bir sağlam meme dokusu ile birlikte alınması ameliyatı.
Mastektomi
Memenin meme başı, halkası ve derisi ile alınmasıdır. Subkutan mastektomi ve protezle tamir (rekonstrüksüyon) Meme başı, halkası ve meme derisin korunarak içindeki meme dokusunun tamamen alınması söz konusudur. Ortaya çıkan boşluk silikon bir protezle doldurulur.
Bekçi (Sentinel) lenf bezi biyopsisi
Mavi boya veya radyoaktif maddeyi meme içerisine vererek koltuk altındaki mavi boyalı ve radyoaktif maddeyi tutan lenf bezinin çıkarılması işlemidir. Bu lenf bezinde kanser hücresi yok ise, bu kesilen yer kapatılır ve kol ödemi riski azalır.
Koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması
Bekçi lenf bezinde kanser var ise, veya muayene ve radyolojik bulgular koltuk altında kanser olduğunu gösterirse, koltuk altından 10-15 tane lenf bezi çıkarılır. Memenin alındığı durumlarda meme derisinin altına, lenf bezlerinin çıkarıldığı durumlarda ise, koltuk altına bir negatif basınçlı (vakumlu) diren konularak burada biriken sıvının dışarı çıkması sağlanır. Bu drenaj işlemi bazen 5-7 gün bazen daha uzun sürebilir.
Meme protezlerinin zarara uğraması durumunda; çıkarılması veya yenilenmesi gerekir. Bu protezlerin onarımlarının yapılması kesinlikle söz konusu değildir. Peki bu durumlar nelerdir?
Romatizma ve benzeri rahatsızlıklara yol açması
Çok nadir görülmekle birlikte; meme protezi yaptırmış kişilerde; ateş, yorgunluk, eklem bölgelerinde ağrı ve zayıflama gibi şikayetler görülebilir. Böyle durumlarda; protezlerin çıkartılması gerekir.
Hatalı protezler
Günümüze kadar az sayıda meme protezi markası sağlık ve güvenilirlik nedeniyle piyasadan kaldırıldı. Bu protezlerin kullanıldığı hastalara ise bunların çıkartılması tavsiye edildi.
Protezin deriyi delerek görünür hale gelmesi
Dış ortam ile etkileşime giren protez enfekte olmuş demektir. Görünürlükte bir iltihap olmasa dahi çıkartılması gerekir. Delik olan kısım kapandıktan ve eğer enfeksiyon gelişmişse bu enfeksiyonun da iyileşmesinden sonra; eğer hasta talep ederse yeni protez uygulaması yapılabilir.
Aşırı kilo alma
Kiloda artış durumunda; protezli memeler daha büyük görünürler. Protezlerin çıkarılması ile hastaya daha doğal ve normal bir görünüm kazandırılır.
Kişinin kendi isteği
Bazı hastalar, farklı nedenler ile protezlerini çıkartmak isteyebilmektedir.
Kapsül oluşumu
Kapsül oluşumu asla istenilmeyecek bir komplikasyondur. Bu durumda; hastanın vücudu protez yapıyı kabul etmez. Çok nadir olan bu sorun için izlenen ilk tedavi masaj uygulamalarıdır. Bu süreçten sonra sorun hala devam ediyorsa; operasyonun tekrar edilmesi gerekir. Kapsül oluşumu tek memede görülebildiği iki her iki memede birden de meydana gelebilir. Bu durumun daha önceden yaşanıp yaşanmayacağına dair net sonuç veren bir yöntem yoktur.
Protezin patlaması
Bu durum genellikle üretim hatasından ve protezi çevreleyen kılıfın gün geçtikte aşınması ve delinmesinden dolayı meydana gelir. Hiçbir belirti vermeden kalabilirken, kapsül oluşumuna da neden olabilir.
İyi bir analiz yapılmalı…
Yukarıda bahsedilen durumlar haricinde; sağlığınız açısından başka bir sorun oluşmadığı sürece meme protezleri çıkarılmamalıdır. Çünkü her cerrahi girişim önem arz eder. Bu yüzden doktorunuz ile öncesi ve sonrası süreçleri hakkında iyi bir değerlendirme yapmalı ve artı ile eksi yönleri çok iyi bir şekilde ele almalısınız.
Meme kanseri cerrahisinde genel olarak 3 tip ameliyat yapılır: Tüm memenin alınması, memenin içinden sadece tümörün çıkartılması, memenin cildi korunarak içinin tümden çıkartılıp protez konması.
Eğer ameliyattan önce kesin tanı iğne biyopsisi ile konmuş, tümörün tipi, yaygınlığı ve özellikleri değerlendirilmişse, hastaya en uygun cerrahi yöntem önceden hasta ile birlikte seçilir ve uygulanır. Buna, meme kanseri için “ideal tedavi” diyoruz.
Meme kanseri tedavisinde hem biz cerrahlar hem de hastalar genel olarak meme koruyucu ameliyatları tercih ediyoruz. Bu ameliyatlar daha kolay ve kısa sürüyor. Hastanın gereksiz yere sağlam dokuları çıkarılmamış oluyor.
Ancak meme koruyucu ameliyat yapmak için, kanserin tek bir odaktan çıkmış olması veya çok odaklıysa, en azından bir birine yakın olması gerekir. Yine meme koruyucu ameliyatlar için meme büyüklüğü ile tümörün büyüklüğü arasında bir orantı olmalıdır. Örneğin meme çok küçük buna karşılık tümör büyük ise, meme koruyucu ameliyat yapmak estetik açıdan tercih edilmeyebilir.
Meme koruyucu ameliyatlardan sonra tedavinin ikinci kısmı radyoterapidir. Meme koruyucu bir ameliyatı takiben mutlaka radyoterapi yapılmalıdır. Ameliyat edilen memenin geri kalan dokusuna radyoterapi yapmak gerekir. Dolayısıyla hastanın radyoterapi alabileceğinden emin olmalıyız. Meme koruyucu ameliyat yapabilmek için ameliyattan sonra hastanın radyoterapi almasına engel bir hal olmalıdır.
Hastada birden fazla kanser odağı varsa, veya aileden gelen riskler varsa, radyoterapi alma şansı yoksa hastanın ya tüm memesi alınır veya meme cildi korunup süt bezleri çıkartılır. Cilt koruyucu meme ameliyatları veya tüm memenin alındığı ameliyatlardan sonra meme protezi konabilir.
Meme cildinin korunduğu ameliyatlarda protez aynı seansta yerleştirilirken, memenin tamamının alındığı ameliyatlardan sonra bir süre beklemek gerekir. Hastanın 1 yıllık takipleri esnasında bir sorun çıkmaması halinde ikinci seansta protez de konabilir.
Son on yıl içinde meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser hastalığı durumuna gelmiştir. 70 yaşına kadar yaşayan kadın popülasyonu incelendiğinde insidansı yedi kadında bir olarak saptanmıştır.
Bir kadının aile hikayesi incelendiğinde anne, teyze ve kız kardeşlerde hastalığın olup olmadığına bakılır. Fakat meme kanserlerinin sadece yüzde 12’si aile hikayesine bağlıdır. Yani meme kanseri vakalarının çoğunda aile hikayesi yoktur. Bu nedenle kadının “Ailemde yok” diyerek kendini güvende hissetmesi, en büyük yanılgıdır. Her kadının meme kanseri hakkında bilinçlendirilmesi, kadın sağlığı ve huzuru açısından çok önemlidir.
Kalıtsal meme kanseri birinci derece akrabaların en az ikisinde görüldüğünde, 50 yaş altında teşhis edildiğinde, iki memede aynı anda görüldüğünde, baba veya erkek kardeşlerde görüldüğünde araştırılmalıdır. Genetik tarama BRCA1 ve BRCA2 genlerindeki mutasyona bakılarak yapılır. İdeali hastalığı geçiren kişiden bakılmasıdır.
Genetik mutasyonu olmayan bir kadının meme kanseri riski yüzde 12 iken, bu oran BRCA1 gen hasarı olanlarda yüzde 55-60, BRCA2 gen hasarı olanlarda yüzde 45 civarındadır.
Günümüzde meme kanseri, gelişen teknoloji ve medikal tecrübe ile çok erken safhalarda teşhis edilip, tamama yakın tedavi edilebilmektedir. Düzenli olarak mamografi ve USG tetkiklerini yaptıran kadınlarda meme kanseri artık 3-4 mm boyutlarında, lezyon tam olarak kansere dönüşmeden tespit edilebilmektedir. Bu kadar erken yakalanabilen bir lezyon, tetkikler yapılmadığı takdirde doğası gereği giderek büyüyerek, zamanla elle hissedilebilecek bir kitle haline gelir. Milimetrik boyutlardan elle hissedilecek hale gelmesi için geçen süre ortalama 5 senedir.
Erken teşhis için her kadının 40 yaşından itibaren her sene mamografi, meme USG tetkikleri ile birlikte meme cerrahı tarafından görülmesi ve kendi kendini muayene metotları hakkında bilgilendirilmesi gereklidir. 65 yaş sonrası takipler iki seneye çıkarılabilir. Son yıllarda 40 yaş altı meme kanserlerinde görülen artış nedeni ile aile hikayesine bakılmaksızın her kadına 35 yaşında bir kez mamografi önerilmektedir.
Mamografi tetkiki tümör büyüme hızının bilinmesi nedeni ile senede bir yapılmaktadır ve senelik mamografi radyasyonunun meme dokusu üzerinde kanserojen etkisi yoktur.
Memede ve koltuk altında ele gelen sertlik, meme başında sonradan oluşan içe çekilme, meme başında yara ve kanlı akıntı, meme derisinde kalınlaşma ve renk değişikliği. Günümüzde amaç; bu belirtilerin hiçbiri oluşmadan hastalığı teşhis edebilmektir.
Hastalığın safhası, hastanın yaşı, sağlık durumu, meme boyutunun tümöre olan oranı, lezyonun adedi ve meme başına olan yakınlığı gibi faktörler değerlendirilerek hastaya göre planlanır. Erken teşhis edildiğinde sadece kanser dokusunun meme kozmetiğini koruyarak, etrafından sağlıklı meme dokusu çıkarılmasının yeterli olduğu meme koruyucu cerrahi uygulanabilir. Bu durumda korunan meme dokusuna önlem amaçlı radyoterapi uygulanır.
Mastektomi, meme dokusunun tamamının alınması durumudur. Genellikle gecikmiş vakalarda, ileri yaşlarda ve radyoterapi uygulanamayacak hastalarda uygulanır.
Günümüzde belli kriterler sağlandığında mastektomi meme başı ve meme derisinin tamamı korunarak ve aynı anda meme rekonstrüksiyonu gerçekleştirilerek yapılabilmektedir. Protez duruma göre tek aşamada ya da doku genişletici sonrası iki aşamada uygulanabilir. Rekonstrüksiyon hastanın kendi dokusu kullanılarak flep şeklinde de yapılabilir. Meme başı alınmak zorunda olduğu durumlarda ise deri grefti ve tatuaj yolu ile tekrar oluşturulabilmektedir. Mastektomi sonrası aynı ameliyatta memenin oluşturulmasının hastanın psikolojisine ve iyileşme dönemine pozitif katkısı yadsınamaz.
Günümüzde koltuk altı sentinel lenf nodu biyopsi yöntemi ile inceleme amaçlı tek bir lenf nodu çıkarılarak, erken teşhislerde lenf nodlarının gereksiz yere alınması da önlenebilmektedir.
Kemoterapi ve hormonal tedavi uygulanması hasta bazında medikal onkoloji tarafından değerlendirilir. Erken teşhis edilen vakaların çoğunda kemoterapi tedavisine gerek duyulmamaktadır.
Sonuç olarak meme kanseri günümüzde çok sık görülmesine rağmen erken teşhis edildiğinde minimum cerrahi ile kemoterapiye gerek kalmadan, hayat kalitesini etkilemeden tedavi edilebilmektedir. Kendisine ve çevresindekilere değer veren her kadının bilinçlendirilmesi görevimizdir. Kadınlarının sağlıksız ve huzursuz olması o toplumun utancıdır.
Meme kanseri cerrahi uygulamaları arasında belki hastanın yaşam kalitesinin önemsenmesi adına en önemli cerrahi gelişmelerden biridir. Uzun yıllar yapılan çalışmalar sonucunda meme kanserinde koltuk altı lenf bezelerinin çıkarılmasının (diseksiyonunun) hastalığın sağ kalımında çok etkili olmadığı hastalığın seyri hakkında bilgi verdiği ve koltuk altında kanserli beze varsa çıkarılarak lokal kontrolün sağlandığı gösterilmiştir. Meme kanserinde erken evrede hastaların yaklaşık %70 inde koltuk altı bezelerinde kanser hücresi olmadığı da bilimsel bir gerçektir. Meme kanseri cerrahisinde son 20-25 yılda uygulanan bekçi lenf düğümü biyopsisi ile koltuk altındaki lenf bezleri hakkında genellikle ameliyat esnasında yapılan işlemlerle fazla lenf bezesi çıkarmaksızın koltuk altında hastalığın durumu hakkında bilgi sahibi olunabiliyor
Bu cerrahi yöntemde hasta anestezi altında iken ameliyatın başlangıcında memeye mavi boya ve/veya minimal dozda radyoaktif madde verilerek koltuk altı incelenir. Boyalı ve/veya radyoaktivite ölçümü yüksek değerde olan lenf bezini bulunur. Bu lenf bezine Bekçi (Sentinel) lenf bezi diyoruz. Bu beze ameliyat esnasında hasta uyurken patolojik incelemeye gönderilir. Yaklaşık yarım saat süren hızlı patolojik inceleme sonucunda bu bezede kanser hücresi yoksa diğer bezeler çıkartılmaz. Bu şekilde hastanın yaşam kalitesini bozan kolda şişlik (Lenfödem) ve omuz hareketlerinde kısıtlılık gibi olumsuzluklarla hastalarımız çok daha az karşılaşıyor. Eğer bekçi bezede kanser hücresi varsa; memeye yapılan ameliyatın şekline, tümörün özelliklerine ve bekçi lenf bezesinin sayısı ve özelliklerine göre kimi zaman diğer koltuk altı lenf bezleri ameliyatla çıkarılabilir. Koltuk altına yönelik yapılan bu işlem eğer ameliyat öncesinde yapılan muayene, görüntüleme ve patolojik incelemeler sonucunda hastanın koltuk altında kanserli olabilecek lenf bezesi yoksa yapılır. Bekçi lenf düğümü biyopsisin deneyimli meme cerrahları tarafından uygun olan hastalara yapılması öneriliyor.
Meme kanseri ameliyatları birçok ameliyatla kıyaslandığında daha az ağrılı ve temiz bölge ameliyatları olduğu için iltihabi komplikasyonların nadir görüldüğü ameliyatlardır. Genellikle bir gece hastanede kalmayı gerektiren girişimlerdir. Operasyon sonrası yara iyileşmesi ve patoloji raporunun çıkması beklenir. Patoloji raporu hastalığın evresini belirlemek için çok önemlidir.
Patoloji raporuna göre meme koruyucu cerrahi ve bekçi lenf bezi yapılan ve ameliyat esnasında patolog tarafından belirlenemeyen sınır problemleri ve lenf bezi tutulumları için ikinci bir ameliyat gerekebilir. Bu olasılık %5’den daha azdır.
Sonrasında hasta onkoloji kliniğine refere edilerek gerekli ek tedavi ( Kemoterapi, hormono terapi ve radyoterapi bakımından değerlendirilir ).
Tedaviler bittikten sonra hasta mutlaka hastalığın nüksü, diğer memenin kontrolu, tedavilerin yan etkileri bakımından kontrol altında tutulmalıdır. Klasik takip ilk 3 yıl 3-4 ayda bir, sonraki 2 yıl için 6 ayda bir kontrol edilir. Beş yıl tamamlandıktan sonra nüks olasılığı çok azaldığı için yıllık takiplere geçilir. Hasta ömür boyu takipten ayrılmamalıdır.
Meme Ameliyatı Sonrası Günlük Bakım
Kemik metastazı olup yüksek kırık riski olan meme kanserli hastalarda omur, kol ve bacak kırıklarını önleyip hastanın hareket etme becerisini korumak ve yatalak olmasını önlemek amacı ile ameliyat yapılır. Nüks metastatik meme kanseri saptanan hastalarda özellikle kemik metastazları varsa hekimlerin kırık riski açısından kapsamlı değerlendirmeleri son derece önemlidir. Bu grup hastalarda tedavide amaç hastalığa bağlı şikayetleri azaltmanın yanı sıra yaşam kalitesini ve yaşam süresini uzatmaktır. Kür şansı olmayan bu grup hastalarda hastayı ayakta tutmak ve kemik kırıkları nedeni ile yatalak olmasını önlemek en önemli hedeflerimizden olmalıdır. Kırık riski olan kemik metastazlı hastalarda omura çimentolama (vertebroplasti), metastaz alanlarının ışınlanması ve kemik koruyucu olarak adlandırılan bisfosfanat grubu ilaçların kullanılması yarar sağlar.
Omurilik basısı ve/veya beyinde ciddi düzeyde ödem yaratan nüks metastatik meme kanserli hastalarda metastazların neden olduğu basıyı ortadan kaldırarak hastanın yaşam kalitesini artırmayı, felç oluşması önlenmeye çalışılır. Aynı zamanda bu tür hastalarda radyoterapi sistemik ilaçlı tedavilere ilave edilerek bölgesel olarak ortaya çıkacak sorunlar önlemeye çalışılır.
Meme kanseri tedavisinde öncelik memenin korunmasına yönelik tedavisi ve uygulamalardır. Erken evrede (küçük etraf dokulara metastaz yapmamış) yakalanan meme kanserinde meme kaybı olmadan, temiz cerrahi sınırla sadece kitle çıkarılır. BRCA testi pozitif olan, aile hikayesi pozitif veya memesinde birden çok odakta meme kanseri (multisentrik meme kanseri) olan kanserlerde, meme içi boşaltılırken, içerisi silikon ile doldurulup, meme cildi ve meme başındaki doğal görüntü korunarak cerrahi tedavi uygulanır. Bunun dışında genel anlamda tedavide iki seçenek öne çıkar. Memedeki kitlesi küçük olan, koltuk altı lenf nodlarına kanser yayılımı olmamış hastalarda önce cerrahi, sonra kemoterapi, radyoterapi ve hormonoterapi (10 sene boyunca östroıjen hormonunu baskılayan ağızdan alınan ilaç) kullanılır. Memedeki kanser kitlesi 5cm’den büyük olan veya koltuk altı lenf nodlarında kanser metastazı olan hastalarda ise önce medikal onkolojik tedavi (neoadjuvan kemoterapi) yapılıp, kitle küçüldükten sonra cerrahi uygulanır.
Son dönemlerde bazı hasta grubuna akıllı ilaç tedavileri uygulanabilir. Akıllı ilaç tedavisinin uygulanabilip uygulanmayacağı tümörün biyolojik yapısına belirlenir. Tümörlerin biyolojik yapısının bilinmesi bu açıdan önemlidir. Bu tümörler östrojen veya progesteron hormonuna duyarlı, HER-2 reseptörü pozitif veya hiçbirine duyarsız (triple negatif) olarak kabaca sınıflandırılabilir. Sadece Her2 pozitif hastalarda akıllı ilaç kullanılabilir. Ancak bu diğer tümörlere göre daha uzun süren bir tedavidir.
Rekonstrüktif mamoplasti veya postmastektomi ameliyatı olarak da bilinen meme rekonstrüksiyonu, öncesinde mastektomi ya da lumpektomi ameliyatı ardından Tümör veya başka bir hastalık nedeniyle alınan memenin alınması sonrası yapılan ve memeye eski şeklini vermeyi amaçlayan çeşitli prosedürleri içerir. Kişinin anatomisi, estetik beklentisi ve bir ameliyat sonrası kemoterapi tedavisi ihtiyacı gibi faktörler belirleyecidir. Önerilen kanser çıkarma ameliyatı her türlü meme rekonstrüksiyonunun seçim ve sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebileceğinden mastektomi operasyonu öncesinde mutlaka plastik cerrahınızla görüşmek gereklidir.
Meme Rekonstrüksiyonu Ne Zaman Düşünülmeli?
Meme Rekonstrüksiyon ameliyatında sağlıklı sonuçlar elde edebilmek için gerekli şartlar nelerdir?
Yukarıda belirtilen detaylara uygun, genel sağlık durumunuz iyi ve bu operasyonla ilgili hazır hissediyor ve olumlu bir tutum içindeyseniz bu prosedür için iyi bir adaysınızdır.
Sağlıksız beslenmeden
Meme kanseri, her 8 kadından 1’inin hayatını, herhangi bir dönemde, bir şekilde etkiliyor. Meme kanseri ameliyatlarında kadınları rahatsız edenlerden biri de memenin tamamen kaybedilmesi. Memenin tümünün çıkarılması estetik olarak hastaları mutsuz ediyor. Meme başı ve meme derisi koruyucu mastektomi ile bu sorunun önüne geçilebiliyor.
Hastalarımıza, meme başı ve derisini koruyarak, aynı ameliyattan, memesi hala varmış gibi çıkmayı önerebiliyoruz. Meme başı ve meme derisi koruyucu cerrahi sayesinde, tek ameliyatta hem tümörün alınması, hem de meme protezi yerleştirilerek estetik sağlanması mümkündür.
Meme tümörü çıkarıldıktan sonra bazı vakalarda gerekirse radyoterapi de uygulanabiliyor. Aynı ameliyatta, hem meme çıkartılıp, geride meme dokusu bırakılmıyor; hem de protez yerleştirilerek, meme varmış gibi bir görüntüye ulaşılıyor. Klasik mastektomide, meme derisi ile meme dokusunun tümü çıkartılır ve göğüste düz bir çizgi oluşur. 20 sene önce meme ameliyatları hep bu şekilde yapılmaktaydı. Bu durum estetik açıdan kadınları zorluyor. Artık sadece zorunlu hallerde, örneğin tümör meme derisinin tümünü tutmuşsa, bu şekilde mastektomi yapılıyor. Ancak meme kanserinde önemli olan erken tanıya varmaktır. Erken evrede tümörü yakalayıp estetik meme ameliyatını da kapsayacak şekilde tedavi etmek daha önemli.
Ameliyatta meme başı ve meme başının etrafındaki koyu renkli kısım korunuyor. Ameliyattan sonra hastalarda sadece meme küçültme ya da dikleştirme ameliyatından çıkmış gibi iz kalıyor. Ameliyattan bir kaç gün sonra telefon ya da klavye kullanmaya başlayabiliyorlar. Hastaların genel olarak bir hafta boyunca dinlenmelerini istiyoruz. 3 hafta sonra günlük işlerine dönerken, 6 hafta sonra spor da yapabiliyorlar.
Ameliyatın başarılı olması için en önemli kriterin tümörü erken evrede yakalamak. Bu nedenle özellikle 40-50 yaş arası tüm kadınların mutlaka yılda 1 kere mamografi, ultrasonografi, muayene yaptırması, hatta her kadının 20 yaşından sonra ultrason ve muayene ile 40 yaşlarına kadar hazırlanması ve meme kontrollerini yaptırması son derece önemli. Ayrıca ailesinde meme kanseri vakası olan bir kişinin yaklaşık 17 kat daha fazla risk altında olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu nedenle ailesinde meme kanseri öyküsü olanlar mutlaka takipleri daha önce yaptırmalıdır. Ancak her kadın 40-50 yaş arasında mutlaka tarama mamografisinden yılda 1 defa geçmelidir.
Yeni çalışma “meme koruyucu” ameliyat geçiren genç kadınların mastektomi geçirenler kadar hayatta kalma olasılığının yüksek olduğunu gösteriyor.
40 yaşından önce ortaya çıkan meme kanserleri daha agresif olma eğilimindedir. Ancak bir ön çalışma, “meme koruyucu” ameliyat geçiren genç kadınların mastektomi geçirenler kadar hayatta kalma olasılığının yüksek olduğunu gösteriyor.
Çalışmaya, bir tıp merkezinde meme kanseri tedavisi gören 40 yaş altı yaklaşık 600 kadın katılım gösterdi. Bazılarına mastektomi veya bir veya iki memenin çıkarılması, bazılarında ise sadece tümörün ve bazı çevre dokuların çıkarıldığı lumpektomi yapıldı.
Araştırmacılar, 5.5 yıl boyunca kadınların %12’sinin öldüğünü ve ameliyat türünün hayatta kalma oranlarında hiçbir fark yaratmadığını buldu.
Uzmanlar, bulguların, kadınların aldığı cerrahi olmayan tedaviler de dahil olmak üzere, meme kanseri sonuçlarında diğer faktörlerin anahtar olduğu gerçeğini yansıttığını söyledi. Örneğin, lumpektomi geçiren kadınlar da sıklıkla radyasyon alırlar. Ve hormona duyarlı tümörleri olanlar – çoğu meme kanseri gibi – tekrarlama riskini azaltmak için tipik olarak yıllarca hormon tedavisi alırlar.
Aslında, çalışma, hormonal tedavinin kadınların hayatta kalması üzerinde önemli bir etkisi olduğunu buldu.
Houston’daki MD Anderson Kanser Merkezi’nde meme cerrahı Dr. Mediget Teshome, bulguların, meme kanseri sağkalımı söz konusu olduğunda, önemli olanın ameliyat türü değil, bir kadının belirli kanserinin biyolojisi ve aldığı ek tedaviler de dahil olmak üzere diğer faktörler olduğuna dair kanıtlara katkıda bulunduğunu söyledi.
Lumpektomi ameliyatı tespit edilen tümörün izdüşümünden yapılan eliptik bir kesi ile tümörün üzerindeki cilt ve cilt altını kapsayacak şekilde tümör etrafındaki sağlam meme dokusu sınırına ulaşacak kadar bir genişlikte yapılır. Genellikle derinlik olarak tüm meme dokusu kat edilerek memenin arkasındaki pektoral adelenin fasyasına kadar inilir. Eğer bir şüphe varsa bu fasya tabakası da ameliyata dahil edilir.
Meme kanseri sağlam dokularla birlikte çevresel olarak tam çıkarıldığından emin olduktan sonra çıkarılan parçanın hastaya göre ön arka üst alt dış ve iç sınırları işaretlenir. Bu işaretleme ya boya yöntemiyle ya da dikiş konarak ipek yöntemi ile yapılabilir. Bu işaretlemenin amacı patoloğa yön tayini sağlamaktır. Ele gelmeyen bir kanser söz konusuysa parçanın tam çıkıp çıkmadığını belirlemek için radyolojik inceleme gerekebilir. Bu cerrahın kararına bağlı bir tercihtir.
Meme kanseri ameliyatlarında, memenin büyüklüğü, tanı sırasında kanserin evresi, hastanın yaşı, ek tedavi yöntemlerine ihtiyaç olup olmamasına göre, sadece kanserli doku ve çevresindeki sağlam dokunun çıkarılması (lumpektomi) veya memenin kanserli doku ile birlikte tamamen çıkarılması hedeflenmektedir.
Bu ameliyatta kanserli meme dokusunun çevresindeki kabul edilebilir uzaklıktaki sağlam doku ile birlikte çıkarılması hedeflenmektedir.
El ile hissedilebilen tümörlerde işaretleme yöntemlerinin kullanılmasına gerek yoktur. Fakat el ile hissedilmeyen tümörlerde, cerrahi sırasında özel aletler yardımı ile yerinin saptanması amacıyla kitleye radyoaktif madde enjeksiyonu (ROLL) veya tel ile işaretleme söz konusudur. Kitle üzerindeki meme derisine uygun bölgeden, meme başına paralel yapılan yarım ay kesiler ile çıkartılır.
Kitlenin çıkartılması ile oluşan boşlukta serum birikir ve buna seroma denir. Bu sıvının dışarı alınması çoğu zaman gerekli değildir. Fakat enfeksiyon gibi komplikasyonların ön görüldüğü hastalarda bu sıvıyı dışarı almak için silikon-plastik tüpler yerleştirilebilir.
Kitle çıkartıldıktan sonra ameliyat sırasında kanserin çıkarılan dokudan uzaklığını değerlendirmek için patolojiye gönderilebilir. Eğer çıkarılan dokuda yeteri kadar sağlam doku yoksa çevresinin genişletilmesi veya memenin tamamının çıkarılması gerekebilir.
Meme koruyucu cerrahi sonrası tedaviye kemoterapi ve radyoterapi tedavisi eklenmelidir.
Yapılan çalışmalarda meme koruyucu cerrahi ve radyoterapi uygulanan hastalarda tedavi sonuçlarının memenin tamamının alınması ile benzer sonuçlara sahip olduğunu göstermektedir.
Meme koruyucu cerrahi sonrası radyoterapi yaklaşık 6-7 hasta süre uygulanmaktadır.
Bazı vakalarda ( 45 yaş üstü, koltuk altında metastatik lenf bezi olmayan) meme koruyucu cerrahi sırasında radyoterapi uygulanabilir. Bu işleme intraoperatif radyoterapi adı verilmektedir ve 6-7 hafta sürecek klasik radyoterapi tedavisi ile benzer sonuçlara sahiptir.
Bu işlemle birlikte hem tedavi hem de evreleme için koltuk altındaki lenf düğümlerini değerlendirmek amacıyla ek cerrahi yöntemler gereklidir.
Çıkartılan tümörün neden olduğu boşluk gözden geçirilerek kanama kontrolü yapılır. Boşluğun büyük olması ve kozmetik yönden problem yaratacağı öngörülüyorsa bu boşluk memenin kendi dokuları kullanılarak onkoplastik yöntemlerle kapatılmalıdır. Bunun amacı daha sonra yapılacak ışın tedavisinden sonra memenin çökmesini ve kozmetik yönden kötü görünmesini önlemektir.
Koltuk altının evrelemesini sağlamak için önceden yapılan mavi boyama işleminden sonra ayrı bir kesi ile koltuk altı açılır ve burada sentinel lenf nodu bulunarak burada metastaz olup olmadığının belirlenmesi için patoloğa gönderilir. Frozen yöntemi ile yapılan çalışmadan sonra patolog 20-25 dk. arası bir sürede sonucu cerraha iletir. Eğer metastaz varsa koltuk altı lenf bezleri temizlenir. Metastaz yoksa böyle bir işleme gerek kalmaz.
Lumpektomi ameliyatı sonrası dönemde hasta yaklaşık 24 saat hastanede kaldıktan sonra evine gönderilebilir. Gerekli pansumanlardan sonra yara iyileşmesi hızla gerçekleşir. Lumpektomi ameliyatı sonrası oluşabilecek kanama veya enfeksiyon gibi komplikasyonlara karşı hasta hekimin tayin ettiği sürelerde erken dönem kontrollarını ihmal etmemelidir. Herhangi bir değişiklik durumunda hekime derhal ulaşıp kontrolünü yaptırması önemlidir.
İnflamatuar meme kanseri (IBC) aşağıdaki belirtiler ile birlikte görülür ve hızlı bir şekilde gelişir.
İnflamatuar meme kanseri, hızla gelişen ve etkilenen memeyi kırmızı, şiş ve hassas hale getiren nadir bir meme kanseri türüdür.
İnflamatuar meme kanseri, kanser hücrelerinin memeyi kaplayan derideki lenfatik damarları tıkayarak memenin karakteristik kırmızı, şiş görünümüne neden olmasıyla oluşur. Bu durumda öncelikle, enfeksiyon açısından doktor kontrolünde antibiyotik tedavisi öngörülebilir. Bu iyi bir ilk adım olabilir, ancak belirtiler 7 ile 10 gün içinde daha artarsa kanser olup olmadığına bakılması için bir dizi test yapılmalıdır
İnflamatuar meme kanseri çabuk büyür ve yayılır, bu yayılma kol altında ya da köprücük kemiği üzerinde şişmeye ve lenf düğümlerine neden olabilir. Tanı gecikirse kanser daha gelişebilir ve göğüs lenf düğümlerine veya uzak bölgelere yayılabilir. Bu belirtilerden herhangi biri varsa, ön planda inflamatuar meme kanseri olduğu anlamına gelmez. İnflamatuar meme kanseri, memede kızarıklık ve şişmenin çok daha yaygın bir nedeni olan meme enfeksiyonu ile kolaylıkla karıştırılabilir. Göğsünüzde cilt değişiklikleri fark ederseniz derhal tıbbi yardım almanız gerekir.
İnflamatuar meme kanseri, diğer meme kanseri türlerinde olduğu gibi yaygın olarak bir yumru oluşturmaz. Bunun yerine, inflamatuar meme kanserinin belirti ve semptomları şunları içerir:
İnflamatuar meme kanserinin teşhis edilebilmesi için bu semptomların altı aydan daha kısa bir süredir mevcut olması gerekir.
Doktorunuz genellikle testler için sizi bir meme kliniğine yönlendirir.
İnflamatuar meme kanseri tedavisi, diğer meme kanseri türlerinden biraz farklı olabilir. Kemoterapi Genellikle ilk tedaviniz olarak kemoterapi alırsınız. Buna neo adjuvan kemoterapi denir.
Memedeki kanser hücrelerinin kontrol altına alınmasına yardımcı olur ve şişliği azaltır. Ayrıca vücudun başka yerlerine yayılmış olabilecek kanser hücrelerini yok etmeyi amaçlar. Ameliyat Kemoterapiden sonra, bunun sizin için uygun olmaması için bir neden olmadıkça ameliyat olursunuz. Büyük olasılıkla mastektomi yapılabilir. Bazı kadınlara meme koruyucu cerrahi uygulanabilmektedir. Bu ameliyat türü için cerrah kanserli alanı ve çevresindeki sağlıklı dokuyu çıkarır. Ancak çoğu kadın için mastektomi en iyi seçenektir. Cerrah genellikle koltuk altınızdaki lenf düğümlerini çıkarır. Radyoterapi Ameliyattan sonra kalan meme dokusuna radyoterapi alırsınız. Bu, kanserin geri gelmesini durdurmaya yardımcı olmak içindir. Sahip olabileceğiniz diğer ilaç tedavisi Meme kanserinizde hormon reseptörleri varsa, birkaç yıldır hormon tedavisi tabletleriniz var. Doktorunuz, kanserinizde bu ilaçlar için reseptörler varsa, trastuzumab ve pertuzumab gibi hedefe yönelik kanser tedavisi de önerebilir. meme rekonstrüksiyonu Tedavinizi bitirdikten sonra (gecikmiş rekonstrüksiyon) meme rekonstrüksiyonu yaptırabilirsiniz. Cerrahınıza sorun, bunun sizin için uygun olup olmadığını size söyleyebilirler. İnflamatuar meme kanseri için hayatta kalım İnflamatuar meme kanserli kadınların yaşam beklentisini birçok faktör etkileyebilir.
Bunlar şunları içerir:
Tekrarlayan düşük nedenleri, normal, riskli ve yüksek riskli gebeliklerin takibinde, Prof. Dr. Mustafa Şehsuvar Gökgöz ile iletişime geçmek için, meme kanseri bursa iletişim aramalarında, kliniğe ait telefon numaralarına ulaşılabileceği gibi, sosyal medya hesaplarından ve web sayfasından da erişim sağlamak mümkündür.
Prof. Dr. Mustafa Şehsuvar Gökgöz Bursa’da kendi Muayenehane’sinde hastalarına hizmet vermektedir. Meme Cerrahi Birim Başkanı’dır.
Silikon protezle meme büyütme uygulanabilecek durumlar şunlardır;
● Ergenlikten beri mevcut küçük göğüsler
● Asimetrik memeler
● Büyüklüğü arttırılmak istenen memeler
● Doğum/emzirme veya aşırı kilo verme sonrası küçülen memeler (eğer beraberinde sarkma da varsa ayrıca bir toplama işlemi de yapılması gerekir)
● Meme kanseri sonrası onarımlar
Bu ameliyatı olabilmek için ayrıca aşağıdaki kriterlerin de sağlanmış olması gerekir;
● 18 yaşından büyük olmak
● Bu ameliyatı sadece kendi isteği üzerine gerçekleştiriyor olmak
● Hamile veya emziriyor olmamak
● Göğüslerinizde kanser veya kansere dönüşebilecek lezyonlar olmaması
● Otoimmün hastalığı olmamak
● Vücudun herhangi bir yerinde aktif enfeksiyonu olmamak
● Depresyon veya başka bir ruhsal bozukluk geçiriyor olmamak
● Aspirin, steroid veya immünosupresant ilaçlar almıyor olmak
● Sigara içiyorsanız sigarayı ameliyattan 2 hafta önce bırakmayı ve 2 hafta sonrasına kadar da içmemeyi kabul etmek
● Bu ameliyatla ilgili aydınlatılmış onam formunda belirtilen riskleri kabul etmek
Silikon meme protezleri 1963 yılından kan transfüzyonlarında kullanılan plastik torbaların elde taşınırken verdiği hissin tıpkı bir memeye benzemesinden esinlenilerek hayata geçirilmiştir. Silikon protezler jel kıvamında silikonla doldurulmuş, etrafı daha katı silikon bir kılıfla çevrili, yuvarlak veya oval şekilde üretilebilen maddelerdir. Jelin kıvamı ile erişkin bir kadın memesinin kıvamı çok benzerdir ve vücutta farkedilmezler.
Silikon ise yeryüzünde en sık rastlanan elementlerden biridir. Silikonun başka elementlerle birleşmesi farklı yapıda silikonlardan oluşan bir aile meydana getirir. Birleşmenin özelliklerine göre silikonlar katı, jel veya sıvı halde bulunabilirler (Şekil 1). Sanayide ve günlük hayatta kullanılan silikonlarla meme protezlerinde kullanılanlar arasında en önemli fark tıbbi silikonların saf ve vücuda uyumlu yapıda olmalarıdır. Tıbbi silikonlar meme protezleri dışında kateterlerdn eklem protezlerine, , kalp kapağından ve penil protezlere dek yaygın bir alanda kullanılırlar.
Şekil 1. Silikonların çevresindeki zincirler uzayıp birbirine bağlandıkça kıvamı sertleşir
Silikon meme protezlerinin içi silikon jel değil de su ile dolu olanları da vardır. Ancak su ile doldurulmuş bir implant kıvam olarak daha sert olduğu için çok tercih edilmezler. Su dolu protezlerde ayrıca ve kaçak ihtimali vardır.
Silikon Protezlerin Çeşitleri
Şekline Göre İmplant Çeşitleri:
Silikon protezler şekil olarak damla ve yuvarlak formda üretilmektedir. Damla protezler, yandan bakıldığında aşağı doğru genişleyen yapısı memenin yandan görünüşüne benzediği için anatomik protez adını da alırlar (Şekil 1).
Şekil 1. Anatomik protezler (üstte) ve yuvarlak protezler (altta)
İçerdiği Jelin Kıvamına Göre İmplant Çeşitleri:
Silikon protezle içerdikleri jelin kıvamına göre de ikiye ayrılırlar: Yumuşak jel ve şeklini muhafaza eden ‘cohesive’ jel protezler. Yumuşak jel implantlar memenin doğal kıvamına daha uygun olmakla beraber kendi kılıfı içinde yerçekimi ile aşağı doğru bir miktar yer değiştirirler. Cohesive jeller ise her durumda kendi şekillerini korurlar ve memeyi sadece hacim olarak büyütmekle kalmaz belli bir şekle de sokabilirler. Ancak bu protezlerin konduğu memeler ele daha sert gelmektedir. Son birkaç yıldır Cohesive silikonların biraz daha yumuşak modelleri de bir seçenek olarak (Allergan® SoftTouch, vb) piyasaya sürülmüştür.
Günümüzde jel içeren protezlerin çoğu patladıklarında veya kesildiklerinde dışarı akmayan formda bir jel kullanmaktadırlar (Şekil 2). Bu özellik yıpranma veya kaza nedeni ile ortaya çıkabilecek kaçaklarda sorunları azaltacak bir önlemdir.
Şekil 2. Cohesive jel içeren bir implant patladığında veya kesildiğinde dışarı akmaz
Eğer cohesive jel içeren bir implant kullanılıyorsa, seçilen silikon protezin şekli büyütülen memenin şeklini etkiler. Hangi protezin tercih edileceği sizin nasıl bir meme şeklini sevdiğinizle ilgilidir. Genelde bayanların meme konusundaki tercihleri ikiye ayrılabilir (Şekil 3):
● Yuvarlak, dekolte kısmını dolduran ve sanki sütyenle yukarı itilmiş gibi görünen memeler
● Dekolteden aşağı düz bir eğimle gelip meme ucundan sonra yuvarlak form kazanan damla şeklindeki memeler
Şekil 3. Hangi meme şeklini daha çok beğendiniz ? Soldaki iki meme silüetini tercih edenler damla, soldaki 2 silueti tercih edenler ise yuvarlak meme şeklinden hoşlanıyorlar diye düşünülebilir
Genel bir kural olmamakla beraber damla şeklini sağlamak için anatomik, yuvarlak şekle ulaşmak için de yuvarlak protezler tercih edilir.
Anatomik protezlerin diğer tercih sebepleri şunlardır:
● Memesi hiç olmayan çok zayıf hastalarda cohesive ve yuvarlak bir protez üst kısımda ani ve doğal olmayan bir geçiş yaratabilir. Böyle hastalarda kas altına ve anatomik protez kullanmak daha iyi bir seçenektir.
● Meme ucunun hafif sarkık olduğu hastalarda meme ucunu yukarı kaldırmak amacı ile anatomik protez kullanılarak meme toplama ameliyatı ihtiyacı azaltılabilir.
Yuvarlak protezlerin tercih edildiği durumlar ise şöyledir:
● Tenis, yüzme gibi sporları yoğun yapan ve kas altına implant konacak hastalar: Bu hastalarda anatomik protez kullanılırsa kas hareketleri ile protezin dış yana doğru dönme ihtimali asimetri yaratabilir. Yuvarlak protezler dönseler bile bu farkedilecek bir sonuç yaratmayabilir.
● Meme toplama ile beraber büyütme yapılacak hastalarda üstkısımlardaki boşluğu doldurmak için
Silikon teknolojisinde en son gelişme ise aynı kılıf içinde yer alan iki farklı kıvamda jel içeren implantlardır. Daha doğal bir görünümü hedefleyen bu teknoloji Polytech 4inTwo Series ve Allergan firmasının 510 serisinde mevcuttur. Damla protezin göğüs duvarına dayanan kısmı daha yumuşak, meme başı altındaki kısmı ise daha sert bir silikon içermektedir (Şekil 4). Böylece özellikle yan profilde silikonun en üst kısmının yarattığı geçiş hattı ortadan kalkmakta, meme ucunun projeksiyonu ise artmaktadır.
Şekil 4. Polytech® in iki farklı yoğunlukta silikon içeren 4inTwo protezleri
Kılıf Özelliklerine Göre İmplant Çeşitleri:
İlk dönemlerde silikon kılıfın yüzeyi düz ve pürüzsüz iken daha sonra pürtüklü (textured) formlara geçilmiştir (Şekil 5). Silikonların kılıfları da teknolojik olarak gelişmiş ve birkaç kat eklenerek daha sızdırmaz hale gelmiştir. Bu değişimlerdeki amaç kapsül kontraktürü denilen olayı azaltmaktır. Pürtüklü formlardan birisi de poliüretan kaplı protezlerdir. Silikon vücuda girdikten bu kaplama erimeye başlar ve böylece kapsül kontraktürü oluşumunu azaltacak bir ara zon oluşturur. Özellikle kapsül kontraktürü gelişip protezi değiştirilecek hastalarda tercih edilmektedir.
Şekil 5. Farklı kılıf özellikleri olan silikon protezler: Solda üstte – eskiden kullanılan düz yüzeyli şeffaf protezler; Sağ üstte – poliüretan kaplama protez; Alt sırada – pürtüklü yüzeyi olan protezler
Meme protezleri farklı yerlerden yapılan kesilerle girilerek yerleştirilebilir. Her birinin avantajları ve dezavantajları vardır.
Meme Başının Hemen Altından Yapılan Kesi:
Meme başındaki alt yarısında, koyu renkli deri ile cilt arasındaki sınırdan yapılan bir kesi ile meme dokusu geçilerek protezin konulacağı alana ulaşılır. Bu noktadaki bir kesi izi, iyi yapıldığında pek farkedilmeyebilir. Ancak meme başı küçük olanlarda buradan büyük bir protezi sığdırmak zor olabilir. Ama asıl önemli dezavantaj, meme bezlerinin içinden geçen kanalların bu sırada kesilmesi ve uçları dışarı açık olan bu kanallardaki bakterilerin silikona bulaşmasıdır. Kapsül kontraktürünün oluşumunda bu bakteriler rol oynadığı düşünülmektedir (kapsül kontraktürü oluşumunda biofilm teorisi). Bu nedenle son 5 yıldır meme başından silikon koyulması önerilmemektedir.
Meme Altındaki Katlantıdan Yapılan Kesi:
Bu katlantının ortasında yapılan 4.5 – 5.0 cm lik bir kesi ile protezi istenen plana yerleştirmek mümkündür. Cerrah açısından kontrolün en iyi sağlandığı yöntemdir. Ancak kalan iz hasta çıplak olarak sırt üstü yattığında belli olur. Yine de bugün en çok tercih edilen kesidir.
Koltukaltından Yapılan Kesi:
Koltukaltında yapılan bir kesi ile protezlerin yerleştirilmesi ilk başlarda şişirilebilen silikon protezlerle gündeme gelmiş olup sonrasında silikon protezler için de uygulanmaya başlanmıştır. Aslında güvenli yerleşim için endoskop kontrolü ile yapılması önerilir. Ancak endeskop kullanmadan yerleştirenler de vardır. Silikon için yer açılması normalden uzun cerrahi aletler gerektirir. İzin memede olmaması en büyük avantajıdır Ancak asimetri, kanama, protezlerin farklı yüksekliklere yerleştirilmesi gibi birçok komplikasyona açıktır.
Bunların dışında abdominoplasti sırasında yapılan meme büyütmelerde silikonun karın flebinin altında geçirilerek memeye konması ve böylece ortada hiç iz kalmaması bir dönem gündeme gelen yöntemlerden biridir. Ancak memeye ulaşmak için meme altındaki katlantının kesilmesi ve aynı sırada abdominoplasti nedeni ile aşağı çekilen karın derisinin sabitliği bozulan katlantıyı aşağı çekmesi en önemli sorunudur.
Endoskopik olarak göbek deliğinden meme protezi konması ise yine suyla şişirilebilen protezler için geçerli ve çok fazla kabul görmemiş bir başka yöntemdir.
Silikon protezler göğüs ön duvarındaki 4 doku planından birinin altına yerleştirilir:
● Mevcut meme dokusunun hemen altına
● Meme dokusunu taşıyan kası kaplayan zarın hemen altına
● Meme dokusunu taşıyan kasın altına
● Üst kısmı kas altına, alt kısmı meme dokusu altına (dual plan)
Bu planlardan hangisinin size en uygun olduğu dokularınızın tipi, vücut ölçüleriniz ve istediğiniz meme şekline göre doktorunuz tarafından saptanacaktır.
Silikonun meme dokusunun hemen altına konması en basit ve kısa yöntemdir (Şekil 1). Kas dokusu ellenmediği için ameliyat sonrası ağrı az olur, ayrıca göğüs kaslarının hareketi ile protezin dönmesi/hareket etmesi gibi bir risk ortadan kalkar. Ancak bu planı kullanabilmek için memenin üst kısmındaki cilt altı dokusunun yeteri kadar kalın ve örtücü olması gerekir. Dekolte kısmında ince bir deri örtüsü olan bayanlarda bu plan kullanıldığında protezin üst kısmı bariz bir çıkıntı – geçiş hattı yaratabilir. Bu sorunu çözmek için üst kısmı daha yumuşak bir silikondan yapılan çift yoğunluklu silikon protezler piyasaya sürülmüştür ve ülkemizde de mevcuttur.
Şekil 1. Meme dokusunun altına konan silikon protez
Dekoltedeki dokunun yeterli kalınlıkta olmadığı durumlarda, çift yoğunluklu bir silikon da kullanılmayacaksa kas altı veya kas zarının altı seçilebilir. Kas zarının yukarı seviyede kalınlaşması sayesinde zar altına konan protezlerde de protezin üst kısmı çok ele gelmeyebilir (Şekil 2).
Şekil 2. Memenin altındaki Pektoral kasın üzerindeki zarın altına meme silikonu konması: Bu yöntem sadece meme dokusu altına konanlara göre silikonun üst kısmının daha iyi kamufle edilmesini sağlar.
Silikonun kasın altına konması özel durumlarda söz konusudur: Çok zayıf ve kemikli dekoltesi olan hastalarda veya damla şeklinde meme isteyen hastalarda bu plan seçilebilir (Şekil 3).
Şekil 3. Silikonun pektoral kasın altına konması
Ancak söz konusu kasın kolumuzu gövdenin yanlarına doğru çekme ve bastırma fonksiyonu olduğu için bu plan kullanıldığında hastanın kolları kullanan bir iş veya spor yapıp yapmadığına dikkat etmek gerekir. Yüzme, dağcılık, tenis, voleybol gibi sporları yapan bayanlarda kas altı planı seçmemek veya illa seçilecekse yuvarlak protezler koymak gerekir, zira anatomik protezler kol hareketleri ile zaman içinde kendi çevrelerinde dönerek asimetri yaratabilirler. Memesi sarkmaya müsait hastalarda da kas altı planı kullanmak ilerde meme dokusu aşağı sarkarken silikonun kasın altında kalmasına ve memede çift kademeli bir yuvarlaklık oluşmasına (doublebubble) sebep olabilir. Kas altını kullanmak, aslında burada hiç boşluk olmadığı için kasın silikon tarafından aşırı gerilmesine yol açar. Bunun sonucunda ameliyat sonrası 5. haftaya kadar uzayan ağrılar ortaya çıkabilir.
Dual plan tekniği ise, silikonun üst kısmının kas altında, alt kısmının ise kas üstünde bırakarak damla şeklindeki görünümü daha belirgin hale getirmek için kullanılır (Şekil 4).
Şekil 4. Dual Plane: Silikonun üst kısmı kas altında, alt kısmı kas üzerinde kalır, amaç silikonun üst kısmını bastırırken alt kısmında projeksiyonu arttırmaktır.
Her kadının memesi parmak izi kadar özeldir. Göğüs kafesinin yapısı, açısı, derinin kalınlığı ve esnekliği, duruş, meme bezinin başladığı bölgenin şekli ve genişliği (footprint) her kadında farklıdır ve kişiye özel bir meme yapısı gelişmesine yol açar. Üretilen silikon protezler ise fabrikasyon oldukları için ancak belli kalıplarda gelirler. Bir üretici firmanın silikon çeşidi 250-300 arasındadır. Meme büyütme ameliyatının en önemli basamağı bunlar arasından en uygun protezi seçmektir.
Size en uygun protez nasıl seçilebilir ? Bu konuda ilk aşamada sizin nasıl bir büyüklük istediğinize karar vermek gerekir. Yapılan psikolojik çalışmalar kadınların aslında istedikleri boyutu dillendirmeye cesaret edemediklerini göstermektedir. Bu konuda özellikle Türk hastalarda yapılan bir yanlış da sütyenin çapını ifade eden 80-90 gibi ölçüleri meme büyüklüğü ile karıştırmaktır. Meme büyüklüğünün en iyi ifadesi A, B, C, D DD diye giden “cup size” larıdır.
Bundan sonraki basamak meme şeklini seçmenizdir. Bunu beğendiniz göğüslerin fotoğraflarını da getirerek yapabilirsiniz. Yuvarlak mı damla şeklinde mi bir protez seçileceği bu aşamada bir miktar netleşir.
Tabii istediklerinizin uygulanabileceği bir göğüs yapınız olması da gerekecektir. Bunun için doktorunuz memelerinizin ayrıntılı ölçülerini alır. Bunlar, en, boy, projeksiyon, esneme miktarı, boyun-meme başı arrasındaki mesafe, cilt kalınlığı, vb olarak sıralanır. Bu ölçümler arasında en kritik olanı memenin enidir. Protezin büyüklüğünün saptanmasında kısıtlayıcı basamak meme tabanının gnişliğidir. Zira yanlara doğru gidilirse daha fazla koltukaltına girileceğinden bu ölçünün üzerine çıkılamaz.
Daha sonra doktorunuz aldığı ölçülere göre çeşitli silikon protez üreten firma kataloglarından size en uygun bir kaç protezi seçer. Bunlardan hangisinin nasıl sonuç vereceğini önceden belirlemek için iki yöntem vardır: Çekilen ameliyat öncesi fotoğraflarınız simülasyon sistemine yüklenerek seçilen protezlerle nasıl sonuç alınacağı simüle edilebilir. Crisalix® bu sistemlerden biridir. Bu simülasyona bakarak birebir olmasa da genel olarak nasıl bir büyüklük veya şekil istediğiniz konusunda doktorunuz ile üzerinde konuşabileceğiniz bir taslak oluşur. Ama asıl canlı deneme ameliyat sırasında seçilen protezlerin deneme için üretilen eşlerinin göğsünüze yerleştirilmesi ve sizin uyurken masada oturtulup nasıl durduğuna bakılması ile olur. Genellikle ameliyata yapılan ölçümlere yakın boylarda birkaç çeşit protez ve deneme eşleri getirilir.
Büyütme ameliyatı, kısa süren, izi az kalan, sonucun hemen ortaya çıkan bir ameliyattır. Bu nedenle diğer estetik operasyonlarla karşılaştırıldığında daha basit bir işlem olarak sınıflandırılabilir. Genellikle genel anestezi altında yapılır. Ortalama 1.5 – 2 saat sürer. Fazla kanın dren konarak dışarı alınması kapsül kontraktürü oluşumunu azaltmak için önerilir.
Bu ameliyat sırasında korunması gereken en önemli yapı meme başının duyusunu sağlayan 4. İnterkostal sinirdir. Eğer bir varyasyon sonucu atipik bir yoldan geçmiyorsa bunu korumak hemen her zaman mümkündür. Bazen projeksiyonu (öne çıkışı) yüksek protezler konulduğunda bu sinir ister istemez gerilir ve fonksiyonunu geçici olarak durdurabilir.
Meme protezinin kas altına konduğu olgularda ise kasın kesilmesi nedeni ile kanama ihtimali biraz daha artar. Yine kasın protez tarafından gerilmesi nedeni ile ameliyat sonrası ağrı daha fazla olur.
Büyütme ameliyatı sonrası genel anestezi alındığı için bir gece hastanede kalmak gerekir. Ameliyatın sonunda size üstten bantlı özel bir sütyen takılır ve bu sütyeni 3 hafta kullanmanız istenir. Sonrasında normal bir sütyene geçebilirsiniz.
Şekil 1. Büyütme ameliyatları sonrası kullanılan özel sütyen. Üstten geçen bant silikonların yukarı ve yanlara yer değiştirmesine engel olur, kendi meme altı katlantınız zaten aşağı hareketi önlediği için tam bir fiksasyon sağlanmış olur.
Ameliyat sonrası birkaç gün antibiyotik hap ve ağrı kesici kullanmanız istenebilir. Drenlerin çekilmesi 2-5 gün içinde gerçekleşir. Dikişler gizli alındığı için alınması gerekmez. Drenler çıktıktan sonra duş almaya başlayabilirsiniz. Kas altına konmayan olgularda fazla bir ağrı olmaz. Kas altı protezlerde ağrılar ilk hafta belirgin olabilir. Kolunuzu ilgilendiren sporları yapmaya 6 hafta sonra başlayabilirsiniz.
Nelere Dikkat Etmeliyim ?
Silikon protezler normal hayatımızı kısıtlayan implantlar değildir. Ameliyattan 4-6 hafta sonra istediğiniz sporu yapabilir, yüzükoyun yatabilirsiniz. Sadece kas altına anatomik implant konan hastalar kollarını aşırı yukarı kaldırmayı gerektirecek sporları yoğun şekilde yapmaktan kaçınırlarsa protezin dönme ihtimalini azaltırlar (tenis, voleybol, vb)
Silikon Protezler Patlar mı?
Silikon protezlerin içindeki jeli kapsayan silikon kılıf yüksek basınç altında kaldığında patlayabilir. Böyle bir basınç günlük kullanımda değil ancak bir kaza durumunda söz konusu olabilir. Örneğin bir trafik kazasında memenin direksiyonüzerinde sıkışması veya sivri bir cismin zorlaması implantı patlatabilir.
Silikon Protezlerin Patladığı Nasıl Anlaşılır ?
Patlayan bir silikon protezi bulguları şunlar olabilir:
● Memede ağrı
● Şekil bozukluğu veya büyüklüğün değişmesi
● Memeni sertleşmesi veya yumuşaması
● Memede yumru oluşması
Aslında vücuda konan bütün protezlerin çevresinde kapsül denen ince bir fibröz tabaka oluşmaktadır. Bu tabaka patlayan implantla vücut arasındaki teması azaltabilir. Teknolojik olarak gelişen implantlarda eskiden olduğu gibi akıcı bir jel yer almamaktadır. Bu tür implantlar patlasalar bile içindeki jel yer değiştirmemektedir. Bu nedenle implantın patladığına diar bir bulgu ortaya çıkmayabilir.
Tanı Nasıl Konur?
Protezinizde bir farklılık olduğunu düşünüyorsanız, doktorunuza başvurunuz. Eğer doktorunuz muayene sırasında şüpheli bir bulguya ulaşırsa sizden meme MR’ı isteyebilir. MR tetkikinde memenin iç kısmı görüntülenerek tanı konulabilir. Zaten meme protezi yaptırdıktan 3 yıl sonra kontrol amaçlı bir MR çekilmesi ve bunun iki yılda bir tekrarlanması önerilmektedir.
Patlayan İmplantlarda Tedavi Nasıldır?
Eğer sessiz bir silikon kaçağı varsa, sizde bir şikayet yaratmıyorsa, hiçbir şey yapılmadan beklenebilir. Semptomatik olan olgularda silikonu değiştirmek gerekir. Eğer tekrar bir protez konmasını istemiyorsanız her iki silikon da çıkarılıp yerine meme toplama veya başka bir ameliyat yapılarak şekil düzeltilebilir.
Silikon Protezlerle ilgili Bir Takip Yapılıyor mu?
Silikon protezlerinizi öncelikle siz kontrol edebilirsiniz. Asimetri veya sertleşme gelişip gelişmediğini aynanın önünde göğüslerinizi elle kontrol ederek anlayabilirsiniz veya partneriniz de sizin için bunu yapabilir.
Eğer şekilde bir değişiklik varsa bunun silikon protezde bir yırtılma veya kaçağa bağlı olup olmadığı MR veya gelişmiş ultrasonik cihazlarla tespit edilebilir.
Silikon Protezler meme Kanseri Taramalarını Engeller mi ?
Silikon protezlerle mamografi çektirmek biraz daha güç olmakla beraber yapılmaktadır. Elde edilen görüntü kalitesi bir miktar bozulmakla beraber, silikon takan kadınlarla takmayanlar arasında radyolojik teşhisin doğruluğu ve hassasiyeti arasında bir fark bulunamamıştır. Ultrason ve MR çalışmaları da ek yöntemler olarak faydalı olmakla beraber, meme silikonu olan kadınlarda da hala en etkili kanser tarama yöntemi mamografidir. Ayrıca meme silikonu meme dokusunun altına takıldığı için fizik muayenede kitlelerin ayrımına varmak daha kolaylaşmaktadır.
Meme protezlerinin durumunun değerlendirilmesi ve olası çatlamaların saptanmasında ise MR çalışması en iyi sonuçları vermektedir. Çünkü MR sinyalleri işlenerek istenirse protez, istenirse de çevre doku ön plana çıkarılabilmektedir.
Silikon Protezler Kanserle İlişkili mi ?
Silikon protezlerin meme kanseri ile bir ilişkisi bulunamamıştır. Sadece 2011 yılında Amerikan FoodandDrug Administration (FDA ) çok nadir bir lenfoma tipi ile meme silikonları arasında muhtemel bir ilişki olabileceğine dikkati çekmiştir. Ancak bu konuda kesin bir veri ve delil yoktur.
Kapsül kontraktürünü azaltmak piyasaya sürülen özel bir tip silikon protezlerde, silikon kılıfın üzerine poliüretan bir kaplama yapılmaktadır. Bu süngerimsi kaplama silikonun çevresindeki reaksiyonu yumuşatarak veya bloke ederek sertleşmeyi önlemektedir. Poliüretan kaplamalarla yapılan bazı deneylerde farelerde karaciğer tümörleri ortaya çıkmıştır. Ancak uzun yıllardır kullanılmasına rağmen insanlarda böyle bir olguya rastlanmamıştır. Bu nedenle de FDA poliüretan kaplamalı implant kullanılan hastalarda, bu implantların çıkarılmasına gerek olmadığına karar vermiştir. Poliüretan protezler, özellikle kapsül kontraktürü nedeni ile silikonları değiştirilen bayanlarda tercih edilen bir implant türüdür.
Silikon implantların güvenliği ile ilgili en son FDA raporuna ulaşmak için tıklayınız :
Silikon Protezler Kanser Taramalarına Engel Olur mu?
Silikon protezlerle mamografi çektirmek biraz daha güç olmakla beraber yapılmaktadır. Elde edilen görüntü kalitesi bir miktar bozulmakla beraber, silikon takan kadınlarla takmayanlar arasında radyolojik teşhisin doğruluğu ve hassasiyeti arasında bir fark bulunamamıştır. Ultrason ve MR çalışmaları da ek yöntemler olarak faydalı olmakla beraber, meme silikonu olan kadınlarda da hala en etkili kanser tarama yöntemi mamografidir. Ayrıca meme silikonu meme dokusunun altına takıldığı için fizik muayenede kitlelerin ayrımına varmak daha kolaylaşmaktadır. Meme protezlerinin durumunun değerlendirilmesi ve olası çatlamaların saptanmasında ise MR çalışması en iyi sonuçları vermektedir. Çünkü MR sinyalleri işlenerek istenirse protez, istenirse de çevre doku ön plana çıkarılabilmektedir.
Silikon Protezler Allerji Yapar mı?
Silikon protezlerinotoimmun hastalıklara hastalıklara yol açabileceği iddiası üzerine Amerikan FoodandDrug Administration 1992 yılında estetik amaçlı meme büyütme ameliyatlarını durdurmuş ve konunun incelenmesini istemişti. 14 yıllık bir süre içinde böyle bir ilişkinin varlığı hem üretici firmalar, hem de bağımsız kuruluşlar ve tıbbi paneller tarafından araştırıldı. Silikon protezlerle otoimmun hastalıklar arasında herhangi bir ilişki saptanamayınca FDA, 2006 yılında estetik amaçlı protez kullanımına izin verdi. Bu konudaki raporlara https://books.nap.edu/catalog/9602.html adresinden ulaşılabilir.
Silikon vücuda çok iyi kabul edilen, nötr bir madde olmasına rağmen zamanla çevresinde bir zar gelişir. Tıpkı istiridyenin içine kaçan kum tanesinin, etrafında zamanla tabakalar oluşup inciye dönüşmesi gibi, silikonun etrafında oluşan tabakalar da çoğalırsa silikon sert, dar ve kalın bir zar oluşur (Şekil 1). Bu durum memelerde sertlik, ağrı ve şekil bozukluğu olarak hissedilir. Kapsül kontraktürü denen bu olaya rastlanma sıklığı % 15 civarındadır. Bazen tek memede de çıkabilir. Büyütme ameliyatlarında en başta gelen revizyon nedeni % 35 ile kapsül kontraktürüdür. Bunu asimetriler takip eder (% 24).
Şekil 1. Kapsül kontraktürü nedeni ile çıkarılmış bir protezin çevresindeki kapsül formasyonu
Geçtiğimiz yıllarda kapsül kontraktürünün silikonun implanttan dışarı olan kaçaklardan veya protezin yüzey dokusundan kaynaklandığı düşünülürken artık mikrobik bir enfeksiyon olduğu tezi geçerlik kazanmıştır. Enfeksiyonun nedeni ise silikon vücuda takılırken çevreden onun yüzeyine yapışıp içerde kalan bakterilerdir. Silikonun altına saklanarak biofilm adı verilen koloniler kuran bakteriler klinik olarak belli olmayan çok düşük seviyede local bir enfeksiyon yaratırlar.
Biofilm oluşumunu önlemek için çeşitli önlemler alınmaktadır. Bunlar: Silikonları takarken eldivenleri değiştirmek, pudrasız eldiven kullanmak, silikonları direk kutudan çıkarıp hiçbir yere değdirmeden takmak, bunu yapmadan önce antibiyotik karışımları ile yıkamak ve ölçü için kullanılan ‘sizer’ silikonların temizliğine ve az kullanılmış olmasına dikkat etmek. Özellikle meme başından girilerek konulan protez ameliyatlarında protezi içeri sokarken memedeki süt kanallarına temas kaçınılmaz olabilmektedir. Bu süt kanalları ise meme başından dışarı açıldıkları için silikona bakteri bulaştırabilirler. Bu nedenle artık silikonların meme başından konması tavsiye edilmemektedir.
Kapsül Kontraktürünün Tedavisi Nasıldır ?
Kapsül kontraktürü 4 derece ile sınıflandırılmaktadır. Tedavisi de buna göre değişir. Baker sınıflaması denilen bu değerlendirme şu şekildedir:
Baker I – Bütün implantların etrafında ince bir zar oluşur. Semptom vermez, memeler normal görünümlü ve yumuşaktır
Baker II – Sadece hekimin muayene sırasında anlayabileceği hafif bir sertleşme vardır
Baker III – Hem hekim, hem de hasta tarafından elle yoklamada analaşılabilen bir sertlik vardır
Baker IV – Sertlik ve kapsüldeki sıkışma memenin şeklini karşıdan bakıldığında anlaşılabilecek derecede değiştirmiştir
Baker I‘de bir şey yapmaya gerek yoktur.
Baker II’de takip etmek yeterlidir
Baker III’deantihistaminik ilaçlar veya yeni çıkan ultrasonik masaj cihazları kullanılabilir
Baker IV’de ise ameliyatla protezleri ve kapsülü çıkarıp yeni bir plana yeni bir protez koymak gerekir.
Silikon Protez Garantisi Var mı?
Allergan®, Mentor® ve Polytech® gibi ana üretici firmalar silikon protezlerle ilgili üretim hatalarına karşı 7 ile 10 yıl arasında garanti vermektedirler. Silikon protezlerde kaçak veya yırtılma olması gibi aslında pek de sık ratlanmayan durumlarda sadece silikonlar yenisi ile değiştirilmekte, ameliyat ve hekim ücretleri ortada kalmaktadır. Sadece Polytech firması buna ilaveten kapsül kontraktürü için opere olan hastalarda da protezi ücretsiz değiştirmektedir.
Garanti kapsamına girebilmek için takılan protezlerin seri numaralarını içeren etiketlerin veya garanti kartının alınması gerekir. Garanti kartı veren üretici firmalar birkaç hafta içinde hastanın adını ve implant bilgilerini içeren kartları hastanın doktoruna göndermektedir.
Protez ile rekonstrüksiyon, meme onarımının bir başka yoludur. Meme protezleri yuvarlak ya da damla şeklinde olabilir. Esnek bir silikon kılıf içine silikon jel veya tuzlu su vardır. Protezler ya göğüs kasının altına ya da kasın üstüne cilt ve cilt altı dokusunun altına yerleştirilir.
Protez ile meme onarımı ameliyatlarından sonra hastaların yeni oluşturulan meme şeklinin eski memeye benzemeyeceğini ve aynı zamanda meme cildinde ve meme başında his kaybı olabileceğini bilmeleri gerekir.
Protez ile onarım yapılacaksa hastada mutlaka meme cildinin korunması gereklidir. Eğer olabilecekse meme başının da korunması hastayı ameliyat sonunda ruhsal açıdan iyi hissettirecektir. Protez ile onarım için cildin ve cilt altı dokusunun sağlıklı olması çok önemlidir.
Protez ile onarımın avantajları arasında; vücudun başka yerlerinde kesi yaralarının olmaması, ameliyatın daha kısa sürmesi, iyileşme döneminin daha rahat geçmesi bulunmaktadır. Eğer radyoterapi uygulanmayacaksa protez ile onarım tercih edilebilmektedir. Radyoterapi uygulanacak hastalar protez ile onarımı tercih ederlerse, ilk aşamada geçici olarak cilt altına doku genişletici (ekspander) protez yerleştirilir, radyoterapi bittikten sonra bu geçici protez çıkartılır ve kalıcı protez ile meme onarımı tamamlanır.
Eğer sadece bir memeye protez ile onarım yapılacaksa diğer meme ile simetri kaybolacaktır. Simetri bozukluğu istemeyen hastalar aynı seansta her iki memeye de protez ameliyatını tercih edebilirler.
Bazen meme gelişmeye başladıktan sonra genetik faktörler nedeniyle genç kızlık dönemlerinde meme çok büyük bir hale gelebilir. Bazen normal boyutlarda olan bir meme hamilelikte hormonal değişiklikler sonucu çok irileşip doğum sonrasında da öyle kalabilir. Bazense bazı hastalıklar, şişmanlama, hormonal ilaçlar kullanma sonucu memeler çok büyüyebilir. Meme büyümelerinde değişen oranlarda memenin hem yağ dokusunda hem de süt bezi dokusunda artış olur. Neden ne olursa olsun çok büyük bir meme birçok sorunu da beraberinde getirir.
Büyük Memenin Yarattığı Problemler
Büyük bir meme haliyle yer çekimine daha çok maruz kalacağı için daha kısa sürede sarkmakta ve görünümü bozulmaktadır. Görünüm bozulması dışında iri bir memenin ağırlığına bağlı hastada sırt ve boyun ağrıları olabilir, Ağırlığa direnç göstermek için boyun kasları gelişip kötü bir görünüme neden olabilir. Kişinin öne doğru eğilmesine yol açıp vücudunun duruşunda bozulmasına hatta omurgada kamburluğa kadar giden deformasyonlara neden olabilir. Sütyen askılarının omuzları kesmesine bağlı yara açılmasına ve bazen kol sinirlerine baskı yapıp elde uyuşmalara yol açabilir. Büyük ve sarkık bir memenin alt bölümünde sürtünme ve terleme sonucu pişikler olabilir, pişikler ilerleyip yaralara dönebilir. Ayrıca büyük ve ağır memeler kişinin fiziksel aktivitesini sınırlayabilir.
Özellikle büyük bir memeye sahip genç kızlarda giysi seçimi konusunda sıkıntı yaşanabilir. Büyük ve sarkık memeler nedeniyle kadının kendini beğenmemesi ve öz güveninin zedelenmesi durumunda, sosyal ve hatta psikolojik sorunlara da neden olabilir.
Ayrıca meme bezi miktarının arttığı durumlarda meme kanseri görülme olasılığı da artar.
Meme Küçültmenin Diğer Estetik Ameliyatlardan Farkı
Meme küçültme ameliyatında amaç büyük olan memeyi küçültüp daha estetik bir görünüm oluşturmak olsa da yapılan ameliyat aslında estetik değil rekonstrüktif bir ameliyattır. Ben ve benim gibi düşünen çok sayıda estetik cerraha göre özellikle çok iri olan memelerin küçültülmesi hastanın ileride oluşabilecek birçok sorununu azalttığı için özel sağlık sigortaları ve devlete ait sağlık kurumları tarafından estetik olarak değerlendirilmemesi yönünde olsa da şimdilik böyle bir uygulama söz konusu değildir.
Meme Küçültmenin Sağladıkları
Meme küçültme ameliyatında, meme kişinin vücut ölçülerine göre küçültülüp yeniden şekillendirilirken memelere doğal bir görünüm kazandırılır. Operasyon hastanın iri memelere bağlı olan şikayetlerini ortadan kaldırıp yaşamını kolaylaştırır.
Ameliyat izleri
Estetik cerrahi tıptaki en hızlı değişen ve gelişen alanlardan biri olsa da izsiz ameliyat mümkün değildir. Bu nedenle kişinin ameliyat konusundaki kafasında oluşan fikirleri ve beklentileri çok önemlidir. Ameliyat öncesi hasta yeterince ve gerçekçi bir şekilde bilgilendirilmelidir. Hasta her konuyu iyice anlamalıdır. Özellikle genç hastaların ameliyata karar verirken ameliyata bağlı izleri ve meme bezlerinde olabilecek hasarlanmayı iyice anlayıp öyle karar vermesi gerekir. Ayrıca genç kızlarda görülen meme büyümelerinde meme küçültülse de bazen tekrar büyüme olabilmektedir.
Meme küçültme ameliyatı özellikle iri ve sarkık memeye bağlı ciddi problemleri olan kişilerde genellikle iyi ve kalıcı sonuç verir. Bu kişilerin ameliyat sonrası memnuniyeti çok fazladır. Ancak memeleri normalden çok fazla iri ve sarkık olmayan veya meme büyüklüğüne bağlı ağrı, yara, pişik gibi şikayeti pek olmayan hastalar sadece küçük memelerden hoşlandıkları için meme küçültme ameliyatı olmuşsa ameliyat sonrası memnuniyeti çok daha düşük olacaktır. Bu gibi hastaların ameliyat olmaması daha iyidir.
Ameliyat Öncesi
Memenin büyüklüğünün boyutu, meme başının ne kadar aşağıda olduğu, meme cildinin yapısı, meme büyüklüğünde meme bezinin ve yağ dokunun oranına kadar tüm faktörler ameliyatın sonrası başarıyı etkileyeceği için dikkatle değerlendirilmelidir. Ameliyat öncesi gerekli testler yapılırken mamografi ve meme ultrasonu da yapılmalıdır.
Ameliyat Teknikleri
Meme küçültme ameliyatı temel olarak meme dikleştirme ameliyatına benzer. Meme dokusunun hacmi azaltılır, fazla olan deri çıkartılır ve meme başı olması gereken yere taşınır. Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın meme başı etrafında kesinlikle iz kalır. Geçmişte meme küçültme ameliyatlarında memenin büyüklüğüne göre değişen uzunlukta ters T şeklinde iz kalırken, son zamanlarda uygulanan tekniklerle küçültülecek meme miktarına ve meme başının sarkıklığına göre meme başından aşağıya doğru dik uzanan düz bir iz, dışa bakan L veya küçük bir ters T iz kalmaktadır. Ameliyat sonrası kalan izin şeklini ve miktarını, memenin büyüklüğü, uygulanan ameliyat yöntemi ve meme derisinin özelliği belirler. Meme üzerindeki izler başlangıçta belirgindir ama 1 yıl kadar sonra belli belirsiz hale gelir. Memelerin çok aşırı büyük ve sarkık olduğu kişilerde meme başının altındaki dokuyla birlikte taşınmasında doku ölümü riski çok yüksek olduğu için normalde kullanılan operasyon tekniklerinin uygulanması mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda meme başı halkasının memeden ayrılıp serbest olarak taşındığı teknik(Thorek Tekniği) kullanılır. ThorekTekniği’nde kalan iz ters T şeklindedir. Sadece memesi büyük ama meme başı normal yerinde olan hastalarda liposuction ile hacimde küçülme sağlanabilir. Fakat memede büyüklükle birlikte sarkma da varsa liposuction ile hacmi azaltmak memedeki sarkmanın iyice artmasına neden olacaktır.
Ameliyat Sonrası
Meme küçültme ameliyatı, ameliyathane koşullarında genel anestezi altında hastanede yapılır, Ameliyat 3-5 saat sürer. Hasta 1-2 gün içinde taburcu edilir Ameliyat sonrası ağrı çok fazla değildir. Genellikle memeye kan birikimini önlemek için dren yerleştirilir. Dren 3. günde çıkarılır. Dikişler 7-10 gün sonra alınır. Hasta genelde 7-10 gün sonra pansumanlı da olsa işine dönebilir. 1 ay özel meme sütyeni giyilir. 3 ay süreyle ağır sporlardan uzak durulmalıdır.
Meme küçültme ameliyatı ile küçültülüp şekillendirilmiş memenin görüntüsü uzun süre için kalıcıdır. Ama kilo alma, hamilelik, süt verme ve yer çekimi gibi nedenler memede ilerde tekrar büyüme ve sarkmalara neden olabilir.
Komplikasyonlar
Tüm ameliyatlarda olduğu gibi meme küçültme ameliyatında da enfeksiyon,kan birikmesi(hematom) gibi bazı istenmeyen durumlar olabilir. Kanama: Nadir bir durumdur, ameliyat sırasında veya ameliyat sonrası dönemde görülebilir. Ameliyat sonrası, meme başı hissinde azalma veya kaybolma olabilir. Memede, meme içindeki bağ dokusu veya yağ nekrozuna bağlı sertlikte görülebilir Meme başında doku ölümü ve yara iyileşmesi problemleri sigara alışkanlığı olanlarda daha sık rastlanır.
Ameliyat yönteminin seçiminde ve onarımının ne zaman yapılacağı bazı kriterlere göre belirleniyor, Bunda hastanın genel sağlık durumu, yaşı, vücut özellikleri, yapılan mastektomi operasyonunun özellikleri, radyoterapi uygulanıp uygulanmayacağı, diğer memenin durumu, hastanın tercihleri ve plastik cerrahın cerrahi tecrübesi ve yetenekleri gibi birçok faktör rol oynuyor.
Meme protezleri başlıca iki tipe ayrılıyor. İçi jel ve serum fizyolojik (tuzlu su) ile dolu olanlar Her iki protez tipinde de dış yüzey, silikon bir çeperden oluşuyor. Hastanın durumuna göre doğrudan protez yerleştirilerek onarım yapılabildiği gibi (eş zamanlı onarımlarda), önce göğüs duvarındaki yumuşak dokuları genişletmek için “doku genişletici” adı verilen balon yerleştirilip daha sonra bu balon çıkarılarak yerine kalıcı meme protezi konabiliyor. Bu yöntem özellikle geç onarımlarda tercih ediliyor.
Protezle meme onarım ameliyatı, teknik olarak daha basit ve suresi kısa bir yöntem. Ancak bu ameliyatla vücuda yabancı bir cisim yerleştiriliyor ve bu tur onarımlarda enfeksiyon, silikon sızması ya da protezin sönmesi gibi sorunlarla karşılaşabiliyor. Bu yöntemin diğer önemli bir sakıncası da Silikon protez çevresinde sert doku gelişmesi durumunda memenin yeterince doğal bir görüntüye sahip olamaması.
Otojen dokuyla meme onarımları, daha karmaşık ve cerrahı tecrübe gerektiren ameliyatlar olarak kabul ediliyor Otojen doku olarak sıklıkla karın, sırt, kalça se bacaktan hazırlanan dokular kullanılıyor. Bunlar;
Bazen doğal bir meme görüntüsü elde etmek için birkaç ameliyat gerekebiliyor. İlk ameliyat yani meme dokusunun oluşturulması işlemi en karmaşık olanı. İkinci ameliyat, ucu ve areolanın (memebaşı çevresindeki koyu alan) oluşturulmasıysa daha kolay ve bu işlemler lokal anestezi altında yapılabiliyor. Meme ucu, bölgedeki dokulardan yapılıyor. Çevresindeki koyu renkli alan için dövme yapılabildiği gibi, karşı memebaşından ya da kasıktan alınan deri de kullanılabiliyor.
Tek taraflı meme onarımının yapıldığı durumlarda onarılan memenin ameliyat bitiminde karşı memeyle simetrik olması beklenmiyor. Bu özellikle diğer memenin büyük veya sarkık olduğu durumlar için geçerli. Bu durumda memeler arasında simetriyi sağlamak amacıyla karşı memeye de bazı operasyonlar uygulanabiliyor. Bunlar karşı memenin küçültülmesi, dikleştirilmesi veya büyütülmesi şeklinde olabiliyor.
Ameliyat sonrası ağrı büyük ölçüde İlaçlarla giderilebiliyor. Ameliyatın boyutuna göre rekonstrüksiyon uygulanmamışsa 1-2 gün, rekonstrüksiyon uygulanmışsa 2 ile 5 gün arası hastanede kalmak gerekebiliyor. Meme koruyucu cerrahi uygulanmışsa 1 gün, mastektomi uygulanmışsa 1-2 gün içinde hastalar taburcu ediliyor. Ameliyatta genellikle sıvıların birikmesini engelleyen drenler konabiliyor ve yapılan ameliyata göre bu drenler ameliyat sonrası birkaç gün ile 1-2 hafta arasında alınıyor.
Ameliyat sonrası günlük aktivitelere geri dönme süresi yapılan ameliyatın boyutuna göre değişmekle birlikte, genellikle birkaç günden 4 haftaya kadar değişebiliyor. Otolog rekonstrüksiyon uygulanan hastalarda hastanede kalma süresi protezle meme onarım ameliyatlarına kıyasla daha uzun olabiliyor.
Hastalar drenleri olsa dahi içine su kaçmasını önleyip 2 gün sonra normal hayattaki gibi banyolarını yapabilirler. Banyo sonrası dren kenarı pansumanlarının yenilemesi gerekiyor. İki gün sonrasında ameliyat yaralarının su ile ıslanmasında bir sakınca bulunmamakla beraber, sadece yara üzerine sert tahrişten kaçınmak gerekiyor.
Ameliyatın bitiminden birkaç saat sonrasından itibaren yeme ve içmelerinde bir kısıntı, özel bir diyet uygulanmıyor.
Rekonstrüksiyon İle normal duyu kazanılmıyor, ancak zaman içinde bir miktar duyu gelebiliyor, izlerin çoğu zaman içinde solabiliyor. Ancak bu süre 1-2 yılı bulsa da, izler tamamen kaybolmuyor. Onarımının kalitesi yüksek olduğu sürece, hastalar izleri daha az önemsiyorlar.
Bu tip serbest doku aktarımı yöntemiyle meme onarımında deri ve derialtı yağ dokusu besleyici damarlarıyla birlikte bağlı bulunduğu karın, sırt veya kalça bölgesinden tamamen ayrılıyor ve damarların alıcı bölgedeki damarlara dikilerek yaşaması sağlanıyor. Bu ameliyat İçin plastik cerrahın mikro cerrahi konusunda deneyimli olması gerekiyor. Çünkü ince damarların birbirine dikilmesi ancak mikroskop altında mümkün olabiliyor.
Otojen dokular içerik olarak meme dokusuna daha çok benziyorlar. Bu özellikleri sayesinde, otojen dokuyla elde edilmiş memenin fiziksel davranışı doğal memeye daha çok benzerlik gösteriyor, duyu hissi protez uygulamalarına göre daha iyi olarak geri geliyor. Ameliyat sonrasında, İzlerin solması ve kullanılan dokuların yumuşaması da memnuniyet duygusunu arttırıyor. Otojen dokular özellikle kilo alıp vermelere normal meme gibi yanıt veriyorlar. Bunun sonucu olarak, onarım sonrası aşın kilo almaya ya da vermeye veya yaşlanmaya bağlı sarkma durumlarında iki meme arasındaki simetri daha doğal kalabiliyor. Ayrıca otojen dokularla onarılan memeler, radyoterapi ve kemoterapi uygulamalarına engel teşkil etmiyorlar.
Klasik tedavi, endikasyonu olan fibroadenomların ameliyat ile çıkarılmasıdır. Ancak fibroadenomlar nedeni ile yapılan operasyonlar bir çok genç kadın için kosmetik açıdan can sıkıcı olabilmektedir. Meme cildinde operasyona bağlı oluşan izler bir sorun olabileceği gibi, tekrarlayan fibroadenomlar nedeniyle yapılacak operasyon ve anestezi riskleri de hastalar için diğer bir stres unsurudur.
Gelişen teknoloji ile birlikte fibroadenomların ameliyatsız tedavi edilmelerine olanak sağlayan bir çok yöntem geliştirildi. Bunların arasında en sık kulanılanı vakum iğneleri ile fibroadenomların çıkarılmasıdır. Ayrıca fibroadenomlarınkryoablasyon sistemlerinde dondurularak ve echoterapi sisteminde ısıtılarak ablasyonları (bulundukları yerde öldürülmeleri) mümkündür.
Fibroadenomlar özellikle menopoz öncesi genç kadınlarda sıklıkla izlenen, iyi huylu meme tümörleridir. Kansere dönüşme ihtimalleri yok denicek kadar azdır. Genellikle takip edilirler ve tedavi gerektirmezler.
Ancak, hızlı büyüyen, ağrı oluşturan, ya da ele gelip anksiyeteye neden olan fibroadenomlar cerrahi dışı veya cerrahi çeşitli yöntemlerle tedavi edilmektedir.
Yüksek riskli hastalara çeşitli istatistiksel metotlarla meme kanserine yakalanma ihtimali hesaplanmaktadır. Gail, Klaus, BRCAPRO ve bunlar gibi metotlarla hesaplanan ömür boyu meme kanserine yakalanma riskinin yüzde yirmiyi (normal kadında ömür boyu risk % 12-13 dür) geçmesi halinde o kadına mamografinin yanında meme MR ile tarama da önerilmektedir. Bunun için hastanın riskinin doğru bir şekilde hesaplanması gereklidir.
Yüksek riskli hasta grubunda riskin belli bir değeri aşması halinde mamografi ve meme MR taramaları birlikte yapılır. Mamografi ve meme MR taramaları birbirlerini bütünleyici taramalar olup, birinin düzenli yapılması diğerinin yapılmamasını gerektirmez.
Genel anestezi altında yapılan meme rekonstrüksiyonları, meme protezi kullanıldığında 1-2 saat, hastanın kendi dokusu kullanıldığında tekniğe göre değişmek üzere 4-10 saat arası sürebilmektedir. Meme protezi kullanıldığında hastanede yatış süresi 1-3 gün, flep dokularıyla otojen rekonstrüksiyonda ise yatış süresi 4-7 gün olur. Oluşturulan meme dokusu içinde ve hastanın otojen dokusunun alındığı bölgede hortumlu el bombası şeklinde ‘dren’ adı verilen silikon bazlı, ameliyat alanındaki sıvı ve kan birikimini engelleyen cihazlar bulunur. Sıvı ve kan birikmesinin azalmasıyla 1-4 gün arasında çıkarırlar. Çıkarma işlemi ağrısız ayakta yapılan basit bir pansuman benzeri prosedürdür. Drenler çıkarıldıktan sonra hasta banyo yapabilir. Pansumanlar bir süre devam eder. Silikon protezlerle günlük hayata dönüş birkaç gün içinde olmasına rağmen, otojen meme rekonstrüksiyonu sonrası karın bölgesi (karın dokusu kullanıldıysa) hassasiyet ve gerginliğinin toparlaması 1 haftayı bulur. 1 hafta sonra hasta işlerinin büyük çoğunluğunu kendi yapabilmesine rağmen, 4-8 hafta ağır kaldırma, egzersiz, cinsel ilişki, araba kullanma gibi aktivitelerden kaçınmalıdır. Karın içi basıncı arttırıcı öksürük, ıkınma, kabızlık, cinsel ilişki gibi durumlardan korunmalıdır. Uzun süreçte ameliyatlarla çekilen ağrı ve sıkıntıların hepsi unutulur. Her gün yaralar dha da iyiye gider ve izler soluklaşır. Meme dokusunun varlığı, bu süreçten geçen hastaya bütünlük duygusuyla birlikte kanser hastalığı olgusunun dışına çıkma mutluluğu ve güveni verir.
Meme rekonstrüksiyonu ameliyatları birkaç seansta yapılan ameliyatlardır. Meme rekonstrüksiyonu sonrası çift taraflı simetriyi sağlamak için flep revizyonu, karşı taraf meme doksusuna dikleştirme, meme küçültme, silikon protez yerleştirilmesi gibi çeşitli ameliyatlar da gerçekleştirmek uygun olabilir. İster meme proteziyle, ister kendi dokusuyla yapılmış olsun, meme ucu ve areola dokusu olmayan meme dokusu tam bir meme görüntüsünde değildir. Hastanın isteği sonucu farklı yöntemlerle meme ucu ve areola oluşturulabilmesi mümkündür. Meme ucu, lokal veya genel anestezi altında çeşitli yöntemlerle oluşturulabilir. Bazı hastalar, meme ucu oluşturulması çok zaruri olmadığı için, sutyen içini dolduran yeterli büyüklük ve şekildeki sağlıklı meme dokusu varlığını yeterli bulmakta ve meme ucu oluşturulmasını talep etmemektedir.
Meme kanserine yakalanma yaşının giderek düştüğü günümüzde gelişen tedavi ve cerrahi yöntemleri ise özellikle erken tanı durumunda hayat kurtarıyor. Cerrahi alanda geliştirilen yeni yöntemlerin hastaya katkısı çok daha fazla oluyor. Yalnızca kanserli dokunun çıkarılması ile yapılan meme koruyucu cerrahi sayesinde hastalar vücut bütünlüğü bozulmadığı için hem fiziksel hem de psikolojik olarak daha rahat bir iyileşme süreci geçirebiliyor. Operasyondan sonraki gün günlük yaşantısına devam edebilen hastaların estetik kaygıları olmadığı için hem özgüvenleri yükseliyor hem de sosyal hayata daha çabuk dönebiliyor.
Geçmişte, meme kanseri tanısı alan tüm kadınların meme dokularının tamamen alındığı ameliyatlar uygulanmaktaydı. Bu ameliyatların ardından vücut bütünlüğü bozulan kadınlar hem psikolojik hem de fizyolojik olarak sıkıntılı süreçler geçirirken, günlük yaşantıları da sekteye uğramaktaydı. Teknolojik gelişmelerle birlikte yaygınlaşan meme koruyucu cerrahi yöntemi ile geride kanserli doku kalmayacak şekilde sadece tümörün bulunduğu kısmın çıkartılmakta ve hastaların daha konforlu bir şekilde iyileşmeleri sağlanmaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki meme koruyucu cerrahi uygulanan hastalara radyoterapi de uygulanmaktadır.
Cerrahi uygulanabilen meme kanserlerinin yüzde 50 -75’inin meme koruyucu cerrahi yöntemi ile tedavi edilebileceği düşünülmektedir. Tümörü 4 cm altında olan, yerleşim yeri, boyutu ve çevre uzanımı uygun olan, meme hacmi yeterli olan hastalarda meme koruyucu cerrahi uygulanabilmektedir.
Meme koruyucu cerrahi operasyonu sırasında memedeki tümör cerrahi sınırlar negatif olacak şekilde sağlıklı doku ile birlikte çıkarılır. Çıkarılan dokunun cerrahi sınırları işaretlenerek ameliyat sırasında frozen patoloji ile incelenmesi sağlanır. Patoloji sonucunda cerrahi sınır güvenliği ve tümörün tam olarak çıkarıldığından emin olunur. Ameliyattan çıktıktan 5-6 saat sonra hastalar oral alımına başlar ve genellikle hastanede bir günlük yatış sonrası taburcu edilir. Hastalar çok kısa sürede günlük yaşamına geri dönebilir.
Meme koruyucu cerrahinin hastaya farklı açılardan birçok avantajı bulunmaktadır. Bu avantajlar şöyle sıralanabilir:
Meme koruyucu cerrahinin uygulanabildiği durumlar olduğu gibi, uygulanamadığı vakalar da olabilir. Memede birden çok alanda tümör bulunması, memede kötü huyu tümör görünümlü kireçlenme olması, daha önceden göğüs duvarı veya memeye radyasyon alınması, radyoterapi alınamaması, erkek cinsiyette olunması, meme koruyucu cerrahi sonrası tekrarlayan meme kanserleri varlığı, tüm çabalara rağmen pozitif cerrahi sınırın bulunması, gebelik esnasında radyoterapi almak zorunda kalınması ve inflamatuvar meme kanseri durumlarında koruyucu meme cerrahisi yapılamamaktadır.