Meme hastalıkları ve tedavisi konusunda eğitimi olan doktorlar onkolojik ve onkoplastik meme cerrahisi uzmanlarıdır. Memenin klinik muayenesi için, genel cerrahi uzmanına, daha ideal olarak, genel cerrahlar içinden meme hastalıkları ve cerrahisi konusunda uzmanlaşmış bir onkolojik ve onkoplastik meme cerrahına gitmek en uygun olanıdır.
Meme hastalıkları, meme kanseri tedavisi ve meme cerrahisi bilgi ve deneyim gerektiren konulardır. Özel olarak meme hastalıkları ve tedavisi ile ilgilenen genel cerrahi uzmanları yani meme cerrahları memenin klinik muayenesi için seçilecek doktorlar olmalıdır.
Memede kitle fark edildiğin ilk olarak genel cerrahi uzmanından randevu alınması gerekiyor. İlk görüşmede bazı bilgiler isteniyor hastadan. Risk faktörleri değerlendiriliyor, geçmiş öyküsü alınıyor, kullandığı ilaçlar soruluyor. Ardından muayene ediliyor hasta. Muayenede meme ve koltuk altında kitle hangi bölgede, deri ile ilişkisi nasıl, deride çekintiye sebep oluyor mu? Koltuk altında lenf bezi var mı? Bunlar kontrol ediliyor. Daha sonra hastanın yaşına göre mamografi ya da ultrason tetkiki yapılıyor.
Genelde 40 yaş sonrası için mamografi öneriliyor. Mamografi düşük dozda X ışını içeren bir tetkik. Genellikle dijital mamografi tercih ediliyor. Ultrason ise mamografiye yardımcı olarak genellikle genç hastalarda yol gösterici oluyor. Hasta 35 yaş altı ise öncellikle ultrasona başvuruluyor. Ultrason X ışını değil de ses dalgası yöntemine göre çalışıyor. Kitle kist mi, içinde sıvı var mı yoksa solid mi katı mı buna bakılıyor. Sonraki aşamada ise katı içerikli kitlelere biyopsi yapılıyor. Biyopsi için birkaç yöntem var, bunlardan bir tanesi ince iğne – kalın iğne biyopsisi ve cerrahi biyopsi. Cerrahi biyopsi günümüzde çok tercih edilmiyor, daha çok kalın iğne biyopsisi yapılıyor. Kalın iğne biyopsisi nasıl yapılıyor? Bölgenin uyuşturulması sonrası otomatik bir tabancayla birkaç örnek alınıyor ve patoloji incelemesine gönderiliyor. Bu inceleme bize kitle hakkında bilgi veriyor. Eğer tümör hücresi içerisiyorsa biyopsi sonucuna ek incelemeler de yapılıyor. İmmün testler yapılıyor. Bu testlerde östrojen ve progesteron reseptörleri, her 2 düzeyi gibi bilgilere ihtiyaç oluyor. Daha sonraki aşamada hastanın evresine göre ek taramalar yapılabiliyor. Bu aşamada sıklıkla PET-CT öneriliyor. Hem sonuca kolay ulaşılıyor hem de tek tetkikte birçok organ gözlenebiliyor. PET-CT çekildikten sonra tedavi planı yapılıyor. Erken dönemdeki hastalarda daha çok cerrahi ile başlanıyor, ileri evre hastalarda ise öncelikle sistemik tedavi denilen kemoterapi ya da hormon ilaçlarıyla başlıyoruz.
Meme cerrahının veya genel cerrahi uzmanının, hastanın meme ile ilgili risklerini sorgulayarak, meme muayenesi yapmasına klinik meme muayenesi denir.
Memede kanser, 8 kadında bir görülen, görülme sıklığı kadınlarda ilk sırada olan bir kanser türüdür. Meme de kitle ise toplumda 4 kadında 1 kadında görülür.
Meme cerrahı veya genel cerrahi uzmanı klinik meme muayenesi ile hastanın meme kanseri için risk yaratan durumlarını, hormonal durumunu, aile hikayesini, hastalıklarını, doğurganlığını, emzirme veya vücut kitle indeksi (BMI) gibi kişisel durumlarını, meme sağlığını etkileyebilecek ilaçlarını ve alışkanlıklarını, meme ile ilgili daha önce geçirdiği hastalıkları, ameliyat veya biyopsileri sorgulayarak memeyi muayene eder.
Tüm bu sorgulamalardan elde ettiği verileri, hastanın elle yapılan muayenesi ile birleştirir. Hastanın elde olan verilerine uygun görüntüleme yöntemi veya yöntemlerinin önerir. Bu görüntüleme sonucunda elde edilen verileri, klinikte elde ettiği muayene ve sorgulama verileriyle birleştirir.
Gerekiyorsa daha ileri ek görüntülemeler ve tetkikler ister. Sonuçta meme cerrahı veya genel cerrahi uzmanı, her hasta için bir meme kanseri risk değerlendirmesi ile hastaya özel kişiselleştirilmiş izlem önerir.
Meme muayenesi, öncelikli olarak meme hastalıkları ve meme kanseri konusunda risk yaratacak durumlara neden olacak konuları sorgulayarak başlamalıdır.
Klinik meme muayenesine, hastanın memesindeki yakınması ile ilgili durumları etkileyecek tüm olasılıklar sorgulanarak başlanır.
Meme hastalıkları konusunda yakınması olan hastada, geçirdiği ameliyatlar, aile hikayesi, hormonal düzeni, kullandığı ilaçlar, mesleği, alışkanlıkları, evlilik ve doğum durumu, emzirme, genetik yatkınlığı, beraberinde olan hastalıkları ve kullandığı veya geçirdiği tedaviler ayrıntılı olarak sorgulanır.
Hastanın bu durumla ilgili var olan geçmiş zamana ait tüm tetkikleri değerlendirilir. Sonra meme cerrahı veya genel cerrahi uzmanı memede ağrı, memede kitle, memede enfeksiyon, memede kist ve benzeri yakınması olan kişiyi elle muayene eder. Bu elle meme muayenesi, memenin kapladığı tüm alanı, memedeki yakınmalara neden olacak yansıması olacak alanları, olası meme kanserinin yayılabileceği / sıçrayabileceği tüm alanları ve lenf bezlerinin klinik elle muayenesini içerir.
Elle meme muayenesinden elde edilen tüm bulgular ve özellikleri kaydedilir. Hastanın sorgulamasından elde edilen verilerle birleştirilerek değerlendirilir.
Meme konusunda yakınması olan hasta için, yakınmasına ve yaşına en uygun görüntüleme ve gerekli kan tetkikleri istenir. Daha sonra meme cerrahı bu meme görüntüleme ve kan tetkiki sonuçlarını hastanın klinik meme muayenesi ve yakınmalarına göre yorumlar.
Elde edilen sonuca göre ya daha ileri tetkiklere geçilir. Ya da saptanan duruma uygun tedavi veya meme hastalığının izlemi önerilir. Belirlenen izlem aralığına göre hastanın, meme klinik muayenesinden elde edilen bulguların zaman içinde değişiklik gösterip göstermediği, ilerleyip ilerlemediği, bir tedavi önerildi ise tedaviye yanıtı değerlendirilir. Bu meme izlemlerinde hastaya uygun radyolojik meme görüntüleme yöntemleri de tekrar edilebilir ve önceki değerlendirmelerle karşılaştırılır.
Işın tedavisi, radyoterapi, x ışını tedavisi gibi kavramların hepsi aynı anlamı taşıyor. Radyasyon ışınları, çoğalmakta olan hücrelerin DNA yapılarını bozarak ölümüne neden oluyor. Bu tedaviyle amaç, radyasyon ışınlarıyla çoğalan kanser hücrelerini öldürerek kanseri yok etmeye çalışmak. Ancak tedavi sırasında bir grup sağlıklı hücre de zarar görüyor; tedavinin bazı zararlı yan etkileri de buna bağlı olarak ortaya çıkıyor. Radyoterapi de, cerrahi tedavi gibi sadece uygulandığı bölgedeki kanser hücrelerini yok etmek amacıyla yapılıyor.
Radyoterapi, radyasyon onkologları tarafından düzenleniyor ve uygulanıyor.
Tedavi için kullanılan radyasyon ışınları bazı makinelerden veya radyoaktif maddelerden sağlanıyor. Daha önce saptanan miktarda ışın, ufak dozlara bölünerek planlanan bölgeye veriliyor. Böylece tüm dozun birden verilmesiyle ortaya çıkacak olan yan etkiler azaltılmaya çalışılıyor.
Radyoterapi için kullanılan ışınlar iki şekilde elde ediliyor. Bazı radyoterapi cihazlarında radyoaktif bir madde bulunuyor. Kobalt-60 bu radyoaktif maddelerden birisi. Bu maddeden yayılan radyoaktif ışınlar kanserli bölgeye yönlendiriliyor.
Bir diğer yöntemde ise, lineer akseleratör denilen cihazla radyoaktif ışınlar elde ediliyor.
Işın tedavisi iki amaçla yapılıyor. Kanser cerrahi olarak çıkartıldıktan sonra, bölgede kanser hücreleri kalması olasılığı göz önüne alınarak uygulanan tedaviye adjuvant radyoterapi diyoruz. Bu tedavinin her hastaya uygulanması gerekmiyor. Bazı kriterler göz önüne alınarak karar veriliyor. Buna daha sonra değineceğiz.
Işın tedavisi bir de, kanserin cerrahi olarak çıkartılması mümkün olmuyorsa, veya kanser vücudun başka bir organına atlamışsa, tedavi amacı için kullanılabiliyor. Bazen kanser kitlesi çok büyükse, ameliyattan önce bir miktar radyoterapi uygulanarak tümörün küçülmesi sağlanabiliyor. Bu sayede daha küçük bir cerrahi girişimle tümörü çıkartmak mümkün oluyor.
Adjuvant radyoterapi yaklaşık 5 hafta kadar sürüyor. Her gün 2-4 dakika süren tedavi, haftada 5 gün yapılıyor. 2 gün tedaviye ara verilerek vücut dinlendiriliyor, zarar gören sağlıklı hücrelerin kendilerini toparlamasına olanak sağlanıyor.
Eğer kozmetik amaçla meme koruyucu ameliyat yapılmışsa, yani memenin tümü alınmamışsa, bu hastalara ameliyat sonrası dönemde (kanserin alındığı memeye) radyoterapi yapılması gerekiyor. Bu hastalarda kanserin tekrar etmesini önlemek için bu tedavi uygulanıyor.
Işın tedavisi, memenin tümünün alındığı (mastektomi) durumlarda bazı hastalar için gerekiyor, bazıları için ise gerekmiyor. Memenin tamamının alınmasına rağmen radyoterapi gerektiren durumlar;
Ameliyattan sonra yara iyileşmesini takiben 1-2 hafta sonra radyoterapiye başlanabilir. Eğer kemoterapinin önce uygulanması düşünülüyor ise, radyoterapiye daha sonra başlanabilir; ama bu çok gecikmemeli. Işın tedavisinin ameliyat sonrası ilk 16 hafta içinde uygulamasının daha etkili olduğu bildiriliyor. Bazen kemoterapi ile ışın tedavisi birlikte uygulanabiliyor. Bu hastayı biraz sarsıyor. Böyle durumlarda ışın tedavisinin kemoterapi bittikten 2 hafta sonra başlaması daha uygun görülüyor.
Kanser hücrelerinin vücuda dağılması olasılığının daha fazla olduğu durumlarda önce kemoterapi uygulanıyor. Birlikte veya daha sonra radyoterapi uygulanıyor. Ama ameliyat edilen bölgede kanserli hücre kalma olasılığı daha fazlaysa, önce radyoterapi sonra veya birlikte kemoterapi uygulanıyor. Bu duruma, hekiminiz kanserin özelliklerine göre karar veriyor.
Bazen tümör tedavi edilemeyecek kadar ilerlemişse, radyoterapi yapılarak küçültülüyor. Bu sayede baskı ve ağrı gibi bulgular azalıyor, hastaya daha iyi bir yaşam kalitesi sağlanıyor. Buna palyatif radyoterapi diyoruz.
Radyoterapinin uygulanmasından sorumlu olan hekimlere “radyasyon onkoloğu“ diyoruz. Hangi tip radyoterapi uygulanacak, ne kadar süreyle uygulanacak gibi sorulara radyasyon onkoloğunuz karar veriyor. Hekiminizin çizdiği tedavi programını radyasyon terapistiniz uyguluyor.
Radyoterapi uygulanan bölgeye daha ileride ikinci bir radyoterapi uygulanamıyor. Ama vücudun farklı bir bölgesine kanser atlamışsa o bölgeye tekrar radyoterapi uygulanabiliyor. Bu nedenle daha önce başka bir hastalık nedeniyle göğüs bölgesine radyoterapi yapılmışsa, meme kanseri nedeniyle bu bölgeye radyoterapi uygulanamıyor.
Günümüzde gelişmiş yöntemler kullanılarak radyoterapinin yan etkileri en aza indirilmeye çalışılıyor. Buna rağmen tedavi sırasında sağlıklı doku ve hücrelerin zarar görmesiyle bazı istenmeyen yan etkiler olabiliyor.
Meme kanseri nedeniyle göğüs bölgesine radyoterapi uygulandığında, bazen kalp zarar görebilir. Yine bu bölgede yer alan akciğerler zarar görebiliyor. Radyasyon pnömonisi dediğimiz bu tabloda, öksürük, ateş ve solunum güçlüğü ortaya çıkıyor.
Koltuk altı bölgesine uygulandığı zaman kolda lenfödem dediğimiz kol şişmesi riski artıyor. Bu durum, erken dönemde fark edilip gerekli önlemler alınmazsa, önemli fiziksel sorunlara yol açabiliyor.
Yine zaman zaman bölgedeki sinirler hasara uğrayarak nadiren de olsa kolda felce kadar giden ciddi sorunlara yol açabiliyor. Fakat yeni teknolojiyle üretilmiş cihazlar ve deneyimli ekiplerce uygulandığı zaman bu riskler en aza iniyor.
Radyoterapi sırasında ışınların uygulandığı deride de bazı sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu sorun, hafif bir kızarıklıktan derin yara oluşumuna kadar değişebiliyor. Yan etkileri en aza indirebilmek için bazı önemli noktalara dikkat etmek gerekiyor.
Tedaviye başlamadan önce kullandığınız tüm ilaçları hekiminize bildirin. Tedavi sırasında bir ilaç kullanacaksanız, mutlaka hekiminize danışarak alın.
Radyoterapi sırasında ve sonrasında ortaya çıkan en önemli sorunlardan birisi halsizlik ve yorgunluktur. Tedavi bitiminden itibaren 4-6 hafta kadar devam edebilir. Vücudunuz, tedaviniz sırasında fazladan enerji sarf eder. Gününüzü sık uyku ve dinlenme aralıklarıyla programlayın. Eğer yapabiliyorsanız, yarım saatlik yürüyüş egzersizleri, sizi psikolojik açıdan daha güçlü kılacak, hayata bağlayacaktır. Unutmayın moral ve psikolojik açıdan güçlü olmanız, tedavinizin en önemli anahtarlarından birisi.
İyi bir beslenme rejimi, kaybettiğiniz enerjiyi toplamanıza yardım edecek. Dengeli beslenerek kilo kaybını önlemeniz gerekiyor. Eğer iştahınız azalmışsa, kısa aralıklarla sık sık yiyin. Hekiminize danışarak, gerekiyorsa ek vitamin de kullanabilirsiniz. Tedaviniz sırasında E vitamini almanız önerilmiyor.
Özellikle tedavi gören bölgeyi sıkı ve sert kumaştan yapılmış giyeceklerden uzak tutun. Yumuşak pamuklu giyecekleri tercih edin.
Eğer omuz bölgesinde sertleşme ve hareket kısıtlılığı varsa, hekiminize danışarak omuz egzersizlerine başlayın. Buna ne kadar erken başlarsanız tedavisi o kadar kolay olur.
Eğer rahat ediyorsanız bir süre sütyen kullanmamanız öneriliyor. Fakat bu sizi rahatsız ediyorsa, pamuklu yumuşak kumaştan yapılmış, geniş askılı sütyenleri tercih edin (bunlar daha çok spor mağazalarında satılıyor). Işın gören bölgedeki hassas derinin sürtünmeden korunmasını sağlayın. Altı telli veya balenli sütyenleri kesinlikle kullanmayın.
Radyoterapi sırasında deride sulanma şeklinde yüzeysel veya derin yaralar açılabilir. Bu yaralar için, çinko oksit içeren kremler kullanabilirsiniz.
Menopozun başlaması ile ortaya çıkan bu sorunlar bazı kadınlarda çok hafif olabiliyor; bazı kadınlarda ise yaşam kalitesini bozabilecek kadar ciddi olabiliyor.
Günümüzde sık yapılan tartışmalardan birisi de, menopozun getirdiği sorunların hafifletilmesi amacı ile, östrojen hormonu tedavisinin uygulanmasıdır.
Meme kanseri risk faktörlerini sayılırken, vücudun uzun süre östrojen hormonuna maruz kalmasının memede kanser gelişme riskini artırdığı biliniyor. Fakat günümüzde bu sorun biraz fazla abartılıyor. Bir çok kadın gerçekten ihtiyaç duysa bile, bu korku nedeni ile destekleyici hormon kullanamıyor. Halbuki menopoz sonrası hormon kullanan sağlıklı kadınların, kullanmayanlara göre % 20 oranında daha uzun yaşadıklarını biliyoruz.
Menopozda, yetersiz olan hormonları yerine koyma anlamına gelen hormon replasman tedavisi (HRT) uygulanıyor. Bu amaçla östrojen veya östrojen ve progesteron içeren ilaçlar kullanılıyor.
Menopozla ortaya çıkan sorunların çoğu, HRT ile sona eriyor. Uzun süre tek başına östrojen alınması, rahimde kanser riskini artırıyor. Bu nedenle östrojenle birlikte progesteron hormonu da verilerek bu etki önleniyor. Eğer ameliyatla rahim alınmışsa buna gerek olmuyor ve sadece östrojen veriliyor.
Hormon kullanılması, menopozun getirdiği sorunları (sıcak basmaları, uyku bozuklukları, vaginal kuruluk, idrar yolları hastalıkları, psikolojik sıkıntılar ) büyük ölçüde önlüyor. Osteoporoz ve buna bağlı gelişen kemik kırılmaları önemli ölçüde azalıyor. Kalp ve damar hastalıklarında azalma görülüyor. Ayrıca hormon kullanılması, bir çeşit erken bunama olan Alzhemir hastalığı ve kalın barsak kanseri gelişme riskini azaltıyor.
Menopoz sonrası hormon kullanan kadınlar, genellikle sağlıklarına ve bedenlerine daha düşkün, eğitim ve entelektüel düzeyleri daha yüksek, daha aktif bir yaşam süren, ara sıra alkol alan bir kadın grubudur. Bazı kadınlar ise hormon almak isteseler bile bunu bünyeleri kaldırmıyor ve bu nedenle hormon kullanamıyorlar.
Östroje hormonu hap şeklinde, deriye yapıştırılan bant şeklinde, burun spreyi gibi yollarla alınabiliyor. Günümüzde en düşük ve en etkili doz kullanılıyor. Bu her kadın için değişebiliyor.
Hekiminiz bu dozu ayarlayabilir. Ayrıca vaginal krem şeklinde de bölgesel hormon gereksiniminizi karşılamak amacıyla kullanılabilirsiniz.
Hormon kullanacaksanız bunu mutlaka hekiminizin kontrolü altında yapmalısınız. Hormon verilmeden önce çeşitli laboratuar testleri ile vücudun çeşitli organ fonksiyonları araştırılıyor. Hormon kullanmadan önce mutlaka meme muayenesi yaptırmalı ve mamografi çektirmelisiniz. Gelişi güzel uygulanan HRT bazen önemli sorunlara neden olabiliyor.
Meme kanseri, kadınlarda görülen kanserlerin başında geliyor. Genellikle de 50 yaşın üzerindeki kadınlarda ortaya çıkıyor; yani menopozun görüldüğü yaşta!
Yapılan çeşitli araştırmalarda, menopoz döneminde hormon kullanımının meme kanseri riskini artırdığı ortaya kondu. Fakat bu risk, yazılı ve görsel basın tarafından abartıldığı kadar yüksek değil.
Menopoz sonrası birkaç yıl hormon kullanılması meme kanseri riskini pratik olarak artırmıyor. Hormon kullanmayı bıraktıktan 5 yıl sonra da, hormon kullanmaya bağlı artan riskiniz sona eriyor. Hormon kullanan kadınlar, yıllık meme muayenelerini daha düzenli yaptırıyorlar, mamografilerini düzenli çektiriyorlar. Bu kadınlarda meme kanseri erken tanı olasılığı daha fazla.
Yapılan bir çalışmaya göre; 10 yıl süre ile hormon kullanmayan 1000 kadın arasında istatistiksel olarak 45 kadın meme kanserine yakalanıyor. Buna karşılık 10 yıl süre ile hormon kullanan 1000 kadın arasında 51 kadın meme kanserine yakalanıyor. Yani 10 yıl süre içinde, hormon kullanmaya bağlı olarak, 1000 kadın içinde meme kanserine yakalanma riski, sadece 6 kadında artış gösteriyor. 5 yıl hormon kullanan grupta ise, 2 kadın fazladan meme kanserine yakalanıyor. Yani sorun hiç de abartıldığı kadar büyük değil. Öte yandan, rektum ve kalın barsak kanseri, gelişmiş ülkelerdeki kadınlarda meme kanserinden sonra ikinci sırayı alıyor; hormon kullanılması ise bu kanserlerin görülme riskini azaltıyor.
Bu soruyu bilimsel temelde cevaplandıramıyoruz. Çünkü bu konudaki araştırmalar yetersiz kalıyor. Son zamanlara kadar meme kanseri öyküsü olan kadınlarda menopoz sorunlarının azaltılması amacı ile östrojen kullanılması, kesin olarak yasaklanmıştı. Ama günümüzde bu tabu artık sorgulanmaya başlandı.
Özellikle tümörlerinde östrojen reseptörü pozitif olan kadınların hormon kullanmaları hala sakıncalı bulunuyor. Menopoz öncesi dönemde meme kanseri görülen kadınlarda, yumurtalıkların faaliyetlerinin cerrahi veya ilaç yolu ile durdurulmasıyla, yani vücuttaki östrojen hormonunun seviyesinin azaltılmasıyla, hastanın yaşamının uzadığı yapılan birçok araştırmada doğrulandı. Bütün bunlar göz önüne alındığında, bu konuda kararı kişisel durumunuzu gözden geçirerek, hekiminizle birlikte vermeniz gerekiyor.
Meme kanserinden kurtulanlar bir dizi sağlık probleminden etkilenebilir, ancak çoğu zaman büyük bir endişe kanserle tekrar karşı karşıya kalmaktır. Tedaviden sonra tekrar ortaya çıkan kansere nüks denir. Ancak bazı kanserden kurtulanlar daha sonra yeni, ilgisiz bir kanser geliştirir. Buna ikinci kanser denir .
Meme kanseri olan kadınlar başka kanserlere yakalanabilir. Meme kanserinden kurtulanların çoğu tekrar kansere yakalanmasa da, aşağıdakiler de dahil olmak üzere bazı kanser türlerine yakalanma riski daha yüksektir:
Meme kanserinden kurtulanlarda en sık görülen ikinci kanser başka bir meme kanseridir. Yeni kanser, karşı memede veya meme koruyucu cerrahi (lumpektomi gibi) ile tedavi edilen kadınlarda aynı memede ortaya çıkabilir .
Genetik faktörlere bağlı kanserler
Bazı ikinci kanserler için ortak genetik risk faktörleri rol oynayabilir. Örneğin, BRCA genlerinden birinde mutasyona sahip kadınlarda meme kanseri, yumurtalık kanseri ve diğer bazı kanser riskleri artar.
Radyasyon tedavisine bağlı kanserler
Akciğer kanseri: Tedavilerinin bir parçası olarak mastektomi sonrası radyasyon tedavisi gören kadınlarda akciğer kanseri riski daha yüksektir . Sigara içen kadınlarda risk daha da yüksektir. Lumpektomi sonrası memeye radyasyon tedavisi alan kadınlarda risk artmıyor gibi görünmektedir.
Sarkom: Memeye uygulanan radyasyon tedavisi, tedavi edilen bölgelerdeki kan damarları (anjiyosarkomlar), kemik (osteosarkomlar) ve diğer bağ dokularının sarkomları riskini de artırır. Genel olarak, bu risk düşüktür.
Bazı kan kanserleri: Meme radyasyonu, daha yüksek lösemi ve miyelodisplastik sendrom (MDS) riski ile bağlantılıdır. Genel olarak, yine de, bu risk düşüktür.
Kemoterapiye bağlı kanserler
Erken meme kanseri için belirli kemoterapi (kemo) ilaçlarını aldıktan sonra lösemi ve miyelodisplastik sendrom geliştirme riskinde küçük bir artış vardır . Hem kemoterapi hem de radyasyon tedavisi verilirse risk daha yüksektir.
Tamoksifen ile tedaviye bağlı kanserler
Tamoksifen almak , hormon reseptörü pozitif meme kanserinin geri gelme şansını azaltır. Aynı zamanda ikinci bir meme kanseri riskini de azaltır. Ancak tamoksifen rahim kanseri (endometriyal kanser ve rahim sarkomu) riskini artırır. Yine de, tamoksifen alan çoğu kadında genel rahim kanseri riski düşüktür ve araştırmalar bu ilacın meme kanseri tedavisindeki faydalarının ikinci bir kanser riskinden daha büyük olduğunu göstermiştir.
Meme kanseri tedavisi sonrası takip
Meme kanseri tedavisini tamamladıysanız, kanserin geri döndüğüne dair işaretler aramak için yine de doktorunuzu düzenli olarak görmelisiniz. Her iki memenizi de aldırmadıysanız, meme kanserini (ya kanserin nüksetmesi ya da yeni bir meme kanseri) aramak için yıllık mamografi çektirmeniz gerekir.
Meme kanserinin nüksetmesinden veya yeni bir hastalıktan veya ikinci bir kanserden kaynaklanabileceğinden, herhangi bir yeni semptom veya sorun hakkında doktorunuzu bilgilendirin. Örneğin, menopozdan sonra veya dönemler arasında kanama veya lekelenme gibi anormal adet kanaması, rahim kanserinin bir belirtisi olabilir.
İkinci bir kanser olma riskimi azaltabilir miyim?
Tüm kanserleri önlemenin kesin bir yolu yoktur, ancak riskinizi azaltmak ve mümkün olduğunca sağlıklı kalmak için atabileceğiniz adımlar vardır. Yukarıda belirtildiği gibi önerilen erken teşhis testlerini almak, bunu yapmanın bir yoludur.
Tütün ürünlerinden uzak durmak da önemlidir . Sigara, meme kanserinden sonra görülen ikinci kanserlerden bazıları da dahil olmak üzere birçok kanser riskini artırır.
Sağlığın korunmasına yardımcı olmak için meme kanserinden kurtulanlar ayrıca:
Sağlıklı bir kiloya ulaşın ve bu kiloda kalın
Bol miktarda meyve, sebze ve kepekli tahıllar içeren gıdalar tüketin ve işlenmiş kırmızı etleri, şekerli içecekleri ve yüksek oranda işlenmiş gıdaları sınırlayan veya bunlardan kaçınan sağlıklı bir beslenme düzenini takip edin.
Alkol almamak en iyisidir . İçki içiyorsanız, kadınlar için günde 1, erkekler için günde 2’den fazla içmeyin.
Meme ağrısı (mastodinia) tek başına meme kanseri açısından anlamlı değildir.
Meme kanseri sinsi bir hastalıktır ve genellikle ağrı yapmaz. Memede hissedilen ağrı, sancı, gerginlik hissinin en sık sebebi yaşanan hormonal değişikliklerdir.
Fibrokistik değişiklikleri olan kadınlarda hormonal değişiklikler ile hissedilen ağrı hissi daha belirgin olabilmektedir. Özellikle adet öncesinde hormonların yükselmesine bağlı ağrı ve gerginlik hissi daha belirgin olmaktadır.
Meme kanserinin ağrı yapması nadirdir ancak bazı ilerlemiş meme kanserlerinde ağrı görülebilir.
Fibroadenomlar, memenin en sık görülen iyi huylu tümörleridir. Genel olarak 20-40 arası yaşlarda görülür ancak bazen daha ileri yaşlarda da ortaya çıkabilir. Tüm toplumda görülme sıklığı % 10’dur. Bir kısım hastada birden fazla hatta her iki memede birden oluşabilir.
Muayene sırasında kolayca ele gelir çünkü çevre dokulardan belirgin şekilde sınırları ayrılmış genellikle fasulye şeklindedir. Bazen birden fazla lobüllü de (yapışık yumrular) olabilir. Muayene esnasında yüzeyinin düzgün olması, çevre dokulara yapışık olmaması ve elin altından kolayca kayan hareketli yapısı ile kolay fark edilir.
Ultrasonografi yardımı ile memedeki kistlerden ve meme kanserinden ayırd edilmesi çok zor değildir. Özellikle meme kanseri ile karıştırılmaması gerekir. Bunun için fibroadenomlar ilk fark edildiğinde belirli bir süre maksimum 6 ay aralıklar ile ultrasonografi yardımıyla kontrol edilmelidir.
Fibroadenomların kansere dönüşme ihtimali yok denecek kadar azdır. Fibroadenomlar meme kanseri için risk faktörü değildir. Çeşitli yöntemlerle memenizde tespit edilen fibroadenomların memenizde kalmasında bir sakınca yoktur.
Fibroadenom olduğunu düşünülen bir kitlenin radyolojik takip altındayken büyümesi halinde genellikle o lezyonun fibroadenom olup olmadığından emin olmak istenir ve o lezyona radyolojik yöntemler rehberliğinde biyopsi yapılır. Fibroadenomların tek başına büyüme göstermesi cerrahi olarak çıkarılmalarını gerektirmez.
Çok büyüyen, elle hissedilen boyuta gelen, ele gelerek hastada anksiyeteye neden olan fibroadenomlar radyolojik veya cerrahi olarak çıkarılabilir. Meme kosmetik bir organdır, gereksiz cerrahiler bu kosmezisi bozabilir. Gerekli olmadığı durumlarda iyi huylu lezyonlar için cerrahiden sakınmak uygun olur.
Meme protezi tanım olarak, doğrudan kalıcı meme protezi yerleştirerek veya dokunun genişlemesi ve esnemesini sağlamak amacıyla, belli bir süre doku genişletici (tissueexpander) ‘balon’ ve ardından protez yerleştirerek yapılan onarımlardır.
Meme protezi, birkaç milimetre kalınlığında silikondan yapılmış dış kılıfı olan bir torbadır. Şekillerine göre yuvarlak (round) ve anatomik (damla); içinde bulundurdukları maddeye göre serum fizyolojikli (saline-filled) ve silikonlu; yüzey özelliklerine göre düz (smooth) ve pürtüklü (textured); yüksekliklerine göre ise yüksek (high), orta (moderate) ve düşük (low) profilli protezler olarak adlandırılırlar. Bir de doldurma sistemine göre geçici veya kalıcı olabilen ekspander meme protezleri vardır.
Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görünümlerini korumak amacı ile dışarıdan sutyen içine yerleştirilen protez meme kullanmaktadır. Bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır.
Meme protezi daha çok estetik meme cerrahisinde (meme büyütme) kullanılmaktadır. Meme onarımı (rekonstrüksiyon) amacıyla sadece implant kullanımı; daha çok kendi dokusunun kullanılamadığı, uzun süren cerrahi yöntemleri tolere edemeyen, sırtında veya karnında ameliyat yapılmasını istemeyen, deri kaybı fazla olmayan, meme dokusu alanı kötü izli (skar) veya enfekte olmayan, meme veya göğüs duvarına radyoterapi almamış, koruyucu (profilaktik) mastektomi yapılmış, iki taraflı meme onarımı planlanan, simetriyi sağlamak için diğer memenin cerrahisine izin vermiş hastalarda uygulanır.
Yapılan arastırmalar silikon impaltların meme kanseri riskini artırmadığını göstermiştir.
Hormon kullanan olgularda da tüm 40 yaşını aşmış bayanlarda olduğu gibi yılda bir kez mamografi yaptırmak yeterlidir, mamografinin sıklığında bir artışa gerek yoktur. Gereğinde ultrasonografiden de yararlanılır.
Fibroadenomlar kadınlarda her yaşta en sık rastlanan solid (katı, içi sıvı olmayan), selim (iyi huylu) meme tümörüdür. % 20 vakada sayıları birden fazladır. Memede radyolojik olarak selim olduğunu düşündüğümüz solid tümörlerin (kitlelerin) çoğunluğu fibroadenomdur.
Fibroadenom şüpheli bir lezyon ilk tespit edildiğinde altı aylık aralarla 2.5-3 yıl takip edilerek bunun kesinlikle iyi huylu bir lezyon olduğuna mantık yürütme ile karar verilir. Çünkü fibroadenomlar kansere dönüşmese bile fibroadenomları taklit eden kanserler mevcuttur. Böyle durumlarda risk almamak için fibroadenom şüpheli bir lezyon tespit edildiğinde altı aylık aralarla 2.5-3 yıllık radyolojik yöntemlerle takibe alınırlar. Fibroadenomların kansere dönüşme ihtimali yok denecek kadar azdır.
Fibroadenomlarhormonal etkilerle büyüyebilir küçülebilirler. Menapozdan sonra sıklıkla küçülüp kireçlenme gösterirler. Hamilelik ve emzirme dönemlerinde belirgin büyüme gösterebilirler.
Klasik tedavi, endikasyonu olan fibroadenomların ameliyat ile çıkarılmasıdır. Ancak fibroadenomlar nedeni ile yapılan operasyonlar bir çok genç kadın için kosmetik açıdan can sıkıcı olabilmektedir. Meme cildinde operasyona bağlı oluşan izler bir sorun olabileceği gibi, tekrarlayan fibroadenomlar nedeniyle yapılacak operasyon ve anestezi riskleri de hastalar için diğer bir stres unsurudur.
Gelişen teknoloji ile birlikte fibroadenomların ameliyatsız tedavi edilmelerine olanak sağlayan bir çok yöntem geliştirildi. Bunların arasında en sık kulanılanı vakum iğneleri ile fibroadenomların çıkarılmasıdır. Ayrıca fibroadenomlarınkryoablasyon sistemlerinde dondurularak ve echoterapi sisteminde ısıtılarak ablasyonları (bulundukları yerde öldürülmeleri) mümkündür.
Klasik endikasyonfibroadenomların ameliyat ile çıkarılmasıdır. Ancak fibroadenomlar nedeni ile yapılan operasyonlar meme cildinde operasyona bağlı oluşan izler ve anestezi riskleri nedeni ile sıkıntılı olabilmektedir.
Gelişen teknoloji ile birlikte fibroadenomların ameliyatsız tedavi edilmelerine olanak sağlayan yöntemler geliştirildi.
İğne eksizyonları:
Kalın bir iğne ile sonografi rehberliğinde memeye girip fibroadenomları bir bütün olarak veya parçalayarak memeden dışarı alan tedaviler (BLES, Vakum Biyopsi Sistemi).
Vakum biyopsi sistemi memede yıllardır yüksek hacimde biyopsi materyali alınması gerektiğinde kullanılan bir yöntemdir. Bu sistemde, kalın bir vakum iğnesi çıkarılacak fibroadenoma girdikten sonra, fibroadenom vakumla iğnenin içine çekilir ve ve dönen bir bıçak sistemi ile kesilir. Sonografi rehberliğinde Vakum Biyopsi Sistemi, fibroadenomların tedavisinde (çok sayıda parça parça dokunun dışarı alınması ile) yıllardır başarıyla kullanılmaktadır. Vakum biyopsi tekniği ile fibroadenomeksizyonları, fibroadenomların ameliyatsız tedavisinde en sık uygulanan yöntemdir.
Ablasyonlar:
Fibroadenomları cilt üstünden veya meme içinden fibroadenomları tahrip edip, gelişimini bozup, küçülten ablasyon tedavileri (Kriyoablasyon, Lazer Ablasyon, Ses dalgası (echoterapi) ile ablasyon),
Ses dalgaları ile ablasyonda (echoterapi) sonografi ile hedeflenen fibroadenoma yüksek enerjili fokuslanmış tekrarlayan ses dalgaları gönderilerek fibroadenomun hayatiyetini kaybetmesi sağlanır. Bu işlem tamamen cilt üstünden yapılmakta hastaya tek bir iğne bile yapılmamaktadır.
Kriyoablasyon ve lazer ablasyonda, lokal anestezi altında ve sonografi rehberliğinde, fibroadenomun ortasına özel bir iğne (probe) yerleştirilir. Daha sonra, fibroadenom bu iğne aracılığıyla dondurularak (kriyoablasyon) ya da yakılarak (lazer ablasyon) hayatiyetini kaybettirilir. Canlılığını kaybeden fibroadenom zaman içinde küçülür.
Tümörler memede iç yapılarına göre temelde iki cinstir. Kistik tümörler, solid tümörler. Kistik tümörlere kısaca kist’te diyoruz. Kistik tümörlerin yani kistlerin temel özelliği içindeki materyalin akışkan, yani sıvı olması. Kısaca kistler içi sıvı materyal dolu iyi huylu tümörcüklerdir.
Memede kistler kötü olmazlar ve kötüye yani kansere dönüşmezler.
Çeşitli hormonal değişiklikler ile bu kistler zaman içinde büyüyebilir, küçülebilir, sayıca artabilir, sayıca azalabilirler. Bu kistlerin büyümesi ve sayıca artması, kötülüğü, küçülmesi ve sayıca azalması iyiliği ifade etmemektedir. Bu değişiklikler sizin kilo almanız ve kilo vermeniz gibidir.
Kistler memede korkulacak bir durum değildir. Takiplerine gerekte yoktur.
Kadınlar bilinçlendikçe, meme kanserinde erken teşhis ve etkin tedavi imkânları artıyor. Meme kanseri hakkında bilgilendirme toplantıları, seminerler, konferanslar düzenleniyor. Çünkü hanımlar bilinçlendikçe meme kanserinde erken teşhis ve daha etkin tedavi imkânları da artıyor.
Her kadın farklıdır, her kadının “meme kanseri riski” de farklı olmalıdır ama genetik miras meme kanseri bakımından da çok önemlidir. Ailesinde özellikle anne, teyze, kız kardeşinde meme kanseri olanların bu tatsız hastalığa yakalanma riskleri maalesef beklenenden daha yüksektir.
Çok erken yaşlarda adet görmeye başlamak (özellikle 12-13 yaşından önce), çok geç yaşlarda menopoza girmek (özellikle 55 yaş ve sonrasında), hiç doğum yapmamak veya ilk çocuğa 30 yaşından sonra sahip olmak, yaş dilimi olarak 40’ın, özellikle 50’nin üzerinde bulunmak, gereğinden çok alkol tüketmek (kadınlarda günde 1 ölçüden fazla alkol tüketimi yanlış bir seçimdir), kişisel sağlık hikayesinde meme ve yumurtalık kanseri bulunmak riski artıran faktörlerdir.
İlk çocuğa 30 yaşından önce sahip olan, geç yaşlarda adet görüp erken yaşlarda menopoza giren, çocuklarını olabildiğince uzun süre emziren, fazla sayıda doğum yapan, kilo sorunu olmayan, sigara, alkol kullanmayan kadınlarda risk belirgin olarak azalmaktadır.
Meme kanserine yakalanma riskiyle menopoz sürecinde destek olarak östrojen hormonu kullanımı arasındaki ilişki sık sık gündeme gelen ve çok tartışılan bir konudur. Menopoz dönemindeki ateş basması, uykusuzluk, terleme, çarpıntı, vajinal kuruluk, cinsel dürtüde azalma gibi sorunlardan kurtulmak amacıyla östrojen desteği kullanan kadınlarda meme kanseri riskinin beklenenden daha yüksek olduğu birbirinden çok farklı ülkelerde, çok farklı gruplarda yapılan araştırmalarla da kanıtlanmıştır.
Haklı olarak menopoz belirtileri çok şiddetli olan pek çok hanım bu sorunu belirgin biçimde azaltabilen östrojen desteklerinden faydalanmayı arzu etmektedir. Yine haklı olarak pek çok hekim özellikle konunun temel uzmanları olan kadın hastalıkları uzmanları hastalarına yardımcı olabilmek amacıyla hormon seçeneklerinden de yararlanmayı düşünmektedir.
Tabii ki menopoz belirtileri şiddetli ise hormon tedavisi geçici bir seçenek olabilir. Ama ben ve benim gibi düşünen çok sayıda hekim için oldukça riskli bir seçenektir. Daha da önemlisi, riski olmayan ya da daha başka seçenekler de vardır. Bu yüzden menopoz belirtilerini geçici bir süre (1-2 yıl) azaltmak için bile olsa hormon desteklerinin kullanılması iyi düşünülmesi gereken, ciddi bir karardır.
Özellikle ateş basmaları ve vajinal kuruluk sorunu için hâlâ en etkili tedavi yönteminin hormon desteği olabileceğini kabul etmeme rağmen hem bu desteklerin her hastada işe yaramayabileceğini öğrenmem, hem de söz konusu sorunların başka yollarla, reçeteli bazı ilaçlar, daha da güzeli doğal bazı desteklerle de çözülebileceğini düşünmem nedeniyle öncelikle meme kanseri riskini artırabildikleri için hormon desteklerine sıcak bakmıyorum.
Ayrıca bu ilaçların kalp krizi, felç ve hayatı tehdit edebilecek pıhtılaşma sorunlarına da yol açabilmeleri tereddüdümü daha da artırıyor. Ama yine de kararınızı sizi izleyen kadın hastalıkları uzmanınızla birlikte vermenizi tavsiye ederim. Çünkü her konuda olduğu gibi “hastalık yok, hasta vardır” prensibi ve “her tedavinin kişiye özel tasarlanması” kuralı burada da geçerlidir.
Gerek meme kanserinin erken teşhisinde gerekse memede saptanan herhangi bir kitleyi izlemede ultrason, özellikle de mamografi (meme röntgeni) çok yüksek standartlı tanı yöntemi kabul ediliyor.
Özellikle 40 yaşın altındaki hanımlarda mamografi yerine başlangıçta ultrasonografik incelemelerin yapılması tercih ediliyor. Bu inceleme herhangi bir kitlenin varlığını ve o kitlenin konumunu, yapısını, hatta cinsini belirlemede çok faydalı bilgiler verebiliyor.
Fibroadenomlar özellikle menopoz öncesi genç kadınlarda sıklıkla izlenen, iyi huylu meme tümörleridir. Kansere dönüşme ihtimalleri yok denicek kadar azdır. Genellikle takip edilirler ve tedavi gerektirmezler.
Ancak, hızlı büyüyen, ağrı oluşturan, ya da ele gelip anksiyeteye neden olan fibroadenomlar cerrahi dışı veya cerrahi çeşitli yöntemlerle tedavi edilmektedir.
Korkulan bir hastalık olan meme kanseri her zaman dikkat çeken güncel bir konudur. Ancak memenin iyi huylu hastalıklarının görülme sıklığı meme kanserine oranla daha fazladır.
Memenin iyi huylu hastalıkları ile meme kanserine ait belirti ve bulguların bir kısmı ortaktır. Bu nedenle ayırıcı tanıda dikkatli olmak gerekir.
Meme kistleri
Yıllarca fibrokistik hastalık olarak tanımlanan memede kistik gelişimlerin sıklıkla izlendiği durum artık bir hastalık olarak kabul edilmemekte ve fibrokistik yapı olarak adlandırılmaktadır. Fibrokistik yapı artık normalin bir formu olarak kabul edilmektedir ve yaradılıştan gelen bir durumdur. Yani göz renginin mavi veya kahverengi oluşu veya sarışın esmer oluşunuz gibi genetik olarak belirlenen bir özelliğinizdir. Kadınların yaklaşık % 40-50 sinde görülmektedir.
Fibrokistik yapı bir takım özellikleri de beraberinde getirir, fibrozis artımı, kistik gelişimler süt kanallarında belirginleşmeler çeşitli oranlarda görülebilir. Fibrokistik yapı tek başına meme kanseri için bir risk faktörü de değildir.
Bu yöntemler temelde iki gruba ayrılır.
1.Kalın bir iğne ile girip fibroadenomları bir bütün olarak veya parçalayarak memeden dışarı alan tedaviler (BLES, Vakum Biyopsi Sistemi).
BLES, İngilizce “BreastLesionExcisionSystem” teriminin kısa halidir. BLES’delokal anestezi sonrasında radyofrekans ile dokuyu kesen tellerin bulunduğu özel bir iğne ile sonografi rehberliğinde fibroadenoma kenarına kadar gidilir. İğnenin içinden çıkan teller fibroadenomun çevresindeki dokuyu radyofrekans ile yakarak fibroadenomu çevresinden ayırır ve çepçevre sarar. Kesilip bir tel ağ içine alınan çekilerek tek parça halinde dışarı alınır. Birkaç dakikalık bu işlemle, fibroadenom cerrahi operasyondaki gibi tamamen dışarı alınabilir. Çapı 2.5 cm ye kadar olan fibroadenomlar bu yöntemle tamamen alınabilir.
Vakum biyopsi sistemi perkütan olarak memede yıllardır çok miktarda biyopsi materyali gerektiğinde kullanılan bir yöntemdir. Bu sistemde, kalın bir iğneyle biyopsi yapılacak yere girildikten sonra, doku vakumla iğnenin içine çekilir ve ve dönen bir biçak sistemi ile kesilir. Kesilen parçalar iğne içinden emilerek dışarı alınır. İğne memeden çıkarılmadan sürekli bu işlem tekrarlanabilir. Sonografi rehberliğinde Vakum Biyopsi Sistemi, fibroadenomların tedavisinde (çok sayıda parça parça dokunun dışarı alınması ile) başarıyla kullanılmıştır. Lokal anestezi altında 4 cm boyuta kadar fibroadenomlar bu yöntemle tamamen çıkarılabilir.
2. Fibroadenomları cilt üstünden meme içinde tahrip edip, gelişimini bozup, küçülten tedaviler (Kriyoablasyon, Lazer Ablasyon, Ses dalgası (echoterapi) ile ablasyon),
Ses dalgaları ile ablasyonda (echoterapi) sonografi ile hedeflenen fibroadenoma yüksek enerjili fokuslanmış tekrarlayan ses dalgaları gönderilerek fibroadenomun hayatiyetini kaybetmesi sağlanır. Bu işlem tamamen cilt üstünden yapılmakta hastaya tek bir iğne bile yapılmamaktadır.
Kriyoablasyon ve lazer ablasyonda, lokal anestezi altında ve ultrason kılavuzluğunda, ciltte iğne ile girilerek fibroadenomun ortasına özel bir iğne (probe) yerleştirilir. Daha sonra, fibroadenom bu iğne aracılığıyla dondurularak (kriyoablasyon) ya da yakılarak (lazer ablasyon) hayatiyetini kaybettirilir. Canlılığını kaybeden fibroadenom zaman içinde küçülür.
Meme akıntıları akıntının cinsine göre önem kazanmaktadır. Meme başından sebatkar kanlı veya bozulmuş kan (kırmızı şarap rengi) görünümündeki akıntılar meme kanserinin bulgusu olabilir ve mutlaka tetkik edilmelidir. Meme başından zaman zaman gelen sarı -yeşil sıvı genellikle fibrokistik değişikliklerle beraberdir ve çok önemli değildir. Meme başından akıntı varsa mutlaka doktor kontrolü, bu akıntının içindeki hücrelerin mikroskopik tetkiki ve gereklilik halinde süt kanallarını gösteren galaktografi yapılmalıdır.
Meme kanserinden korunmak konusunda çeşitli önemli çalışmalar sürmektedir. Şişmanlık, vücut kitle endeksi, kilo ve meme kanseri arasındaki ilişki öne çıkmaktadır. Özellikle menopoz dönemindeki kadınların şişmanlaması önemli bir risk faktördür. Çünkü yağ dokusunun artması östrojen sentezinin de artmasına neden olmaktadır ve östrojen artışı meme kanseri riskini yükseltir. Bu nedenle şişmanlığı önlemek için düzenli egzersiz yapılması (haftada toplam 5-6 saat) ve kalori alımını kısıtlayıcı diyet uygulanması şarttır.
Bu koruyucu önlemlere ek olarak 12 aydan daha uzun süre emzirmek, hormonlu besinleri kullanmamak, alkolden uzak durmak, östrojen hormonlu ilaçların uzun süre kullanılmaması önemlidir.
Meme kanserinden koruyucu ilaçları düzenli olarak kullanmak da meme kanserinden korumaktadır. Bu ilaçlar meme kanserinin tedavisinde de kullanılan tamoksifen ve aromataz inhibitörleridir. Meme kanserine yakalanma riski yüksek olan hastalarda (doğum yapmayan, süt veremeyen, ailesinde meme kanseri olan, erken adet gören, geç menopoza giren vs) kadınlarda bu ilaçların meme kanserini başarı ile önlediği bilinmektedir.
Bir diğer yöntem de riski yüksek olan kadınlara yapılan koruyucu mastektomi ameliyatıdır. Profilaktikmastektomi, her iki memenin kanser olmadan boşaltılması ve içerisinin protezle doldurulmasıdır.
Doğuştan veya sonradan fark etmeksizin işlevini yitirmiş dokulara uygulama yaparak tekrar fonksiyonel görünüm elde etmektir. Estetik Cerrahide ise; vücut imajının daha güzel ve sağlıklı görünmesini sağlamak hedeflenir. Burada tıbbi bir problemden çok estetik problemler vardır
Estetik Cerrahi’de istenilen sonuç, bütün hastalara en uygun tedavi uygulamasının seçilmesiyle elde edilir. Estetik Cerrahi, vücudunuzdaki estetik sorunları gidererek sizdeki olabilecek potansiyel güzelliği ortaya çıkarır. Uygun tedaviler sizi en iyi, en doğru sonuca götürecektir.
Hastalar önce ön bir kontolden geçerler. Sigara vs. kullanımı, hastada bulunan mevcut hastalıklar, sürekli veya öncesinde kullanılan ilaçlar, iyileşme süreleri hasta, işlemde yapılan teknik hakkında hastaya bilgi verilir. Hastanın mutlu ve isteklerinin yerine getirilmesi tedavinin en önemli altın parçalarından biridir.
Genel anesteziyle yapılan ameliyatlardır. Operasyon öncesi bütün tetkikler yapılmış olmalıdır; mamografi, ultrason gibi. Bunun yanı sıra ameliyat öncesi kan tahlilleri de aksatılmamalıdır. Tahlil sonuçlarına göre ameliyat tarihi belirlenmelidir. Soğuk algınlığınız ve ameliyatı olumsuz etkileyebilecek herhangi bir durumda önce bu hastalıkların tedavileri sonra ameliyat yapılmalıdır. Ameliyat öncesinde ameliyat saatinizin belirli bir saatine göre aç kalınmalıdır. Eğer yeni bir doğurma dönemi gerçekleştiyse emzirme döneminizin bitişinden 9 ay sonra ameliyat gerçekleşmelidir. Ameliyat 1-1.5 saatlik aralıklarla hastanın durumuna göre değişiklik gösterebilir.
Ameliyat sonrası dinlenme süreniz 3-4 gün arası değişmekle birlikte 1 haftaya kadar dinlenmeniz gerekir. Banyo yapımını operasyondan 4 gün sonra yapabilirsiniz. Yine 4 gün sonra sargı açılır, pansuman yapılır, kesinin olduğu bölgeye ise bant uygulanır. İyi bir iyileşme süresi için kolları sürekli yukarıya kaldırmaktan kaçınılmalıdır. 4. haftadan sonra doktorunuzun size önerdiği masajları aşırıya kaçmadan belirli aralıklarla 6 ay boyunca yapmalısınız. Ameliyat sonrasında oluşan yorgunluğun vücuttan uzaklaşması 2 gün sürer.
Sargı sökülüp kesi üzerine bant konulduktan sonra kişiye sporcu sütyeni takılır. 3 hafta boyunca tedaviye destek olmak, göğüslerin formunu koruması amacıyla özellikle gündüzleri takılır. Ne kadar süreyle kullanılacağını kontrollere geldiğinizde veya taburcu edilirken doktorlarınız söyleyecektir.
Kontrollerinizi aksatmamaya dikkat ve özen göstermelisiniz. Doktorunuzla iletişim halinde olmakla birlikte, doktorunuzun belirlediği aralıklarla kontrollerinize gitmelisiniz. Kontrollerde iyileşme sürecinizde olabilecek veya oluşan durumları paylaşmalısınız.
Fibrokistik Meme
1. Özellikle regl öncesi memedeki ödemin ve kistler içindeki sıvının artmasına bağlı batma, zonklama, dolgunluk tarzında ağrılar olabilir. Bazen bu ağrılar tüm ay boyunca devam edebilir. Meme ağrısı her zaman bir meme cerrahı tarafından değerlendirilmeli ve memede ağrıya neden olan farklı bir yapı olmadığı uygun radyolojik tetkiklerle belirlenmelidir.
2. Memede çok sayıda kist varlığında, yeni oluşan kitleler fark edilmeyebilir ya da kist olduğu zannedilerek ihmal edilebilir. Bu nedenle kadının kendi meme yapısını tanıması ve yeni oluşumları fark edebilmesi için ayda bir kendi kendine meme muayenesi yapması ve senede bir kez de doktor muayenesi ve radyolojik görüntüleme ile takip edilmesi önerilmektedir.
Benign (iyi huylu) Meme Lezyonları
– Memenin en sık görülen iyi huylu tümörüdür. Kansere dönüşüm beklenmez.
– Çoğu zaman radyolojik görüntüsü tanı koymak için yeterlidir. Radyolojik ya da klinik şüphe halinde iğne biyopsisi ya da cerrahi biyopsi ile tanı konur.
– Hastanın yakın akrabalarında kanser varsa, fibroadenom boyutları büyükse, takipte büyüme ya da şekil değişikliği saptanmışsa, memede estetik kusur oluşturan deformiteye neden oluyorsa, ve hasta takip etmek istemiyorsa cerrahi olarak çıkartılır.
– Bunun dışında, biyopsiye gerek görülmeyen vakalarda 6 ay ara ile en az 2 yıl ultrasonografi ile kitlenin takip edilmesi, takipte büyüme ya da şekil değişikliği saptanması halinde cerrahi olarak çıkartılması önerilir.
– Özel bir grup oluşturur. Hızlı büyür ve tüm meme dokusunun yerini alabilir. İyi huylu olanları geniş çıkartılmalıdır, yoksa tekrarlar. Kötü huylu olanlarda patoloji sonucuna göre risk analizi yapılır.
– Süt kanallarının genişlemesidir. Başta emzirmiş kadınlar olmak üzere sık görülür.
– Eşlik eden lezyon ve genişleyen kanalın duvarında başka lezyonlar olup olmadığı ultrasonografi ile değerlendirilir.
– Meme başından akıntı ve ağrı gibi yakınmalara neden olabilir.
– Eşlik eden lezyon varlığında ve yakınması olan hastalarda, genişlemiş kanal ya da meme başı arkasındaki tüm kanallar çıkartılarak tedavi edilir.
– Memede kızarıklık, şişlik, sıcaklık ile karakterizedir.
– Emziren kadınlarda süt birikimine bağlı gelişir. Çoğu zaman memenin pompa ve emzirme ile boşaltılmasını takiben tedaviye gerek kalmadan geriler.
– Emzirme ya da gebelik dönemi dışında gelişen mastitler mutlaka cerrah tarafından değerlendirilmeli ve radyolojik tetkiklerle nedeni ortaya konmalıdır. Çoğu zaman iltihabi hastalıklara bağlıdır ancak bazı durumlarda meme kanserinin bir bulgusu olarak karşımıza çıkabilir.
– Erkekte meme büyümesidir.
– Vücutta östrojen/testosteron oranının bozulması ile ortaya çıkar.
– Çeşitli ilaçların yan etkisi olarak görüldüğünde ilacın kesilmesi ile kaybolur. Ancak bazen karaciğer hastalığı, testis tümörü ve tiroid bozuklukları gibi durumlarda da görülebilir.
– Erkekte meme büyümesi varsa mutlaka bir cerrah tarafından değerlendirilmeli ve bunun kitle nedeniyle olmadığı (erkek meme kanseri) anlaşılmalıdır. Gerektiğinde radyolojik tetkiklerle tanı doğrulanır. Sonrasında endokrin uzmanı tarafından nedene yönelik araştırma yapılır. Neden bulunursa tedavisine gidilir, neden yoksa operasyon önerilebilir.
– Lipomlar (yağ bezesi) iyi huyludur, şüphe uyandırmıyorsa biyopsi yapılması ya da çıkartılması gerekmez.
– Hamartomlar memenin ender görülen iyi huylu tümörleridir. Kitle oluştururlar. İçinde meme dokusu bulunduğu için bu lezyonlarda kötüye dönüşüm olabilir. Tedavi, lezyon bütün olarak çıkartılmasıdır.
– Radialskar, memenin klinik ve radyolojik olarak meme kanseri ile karışabilen lezyonlarıdır. Meme kanseri ile birlikte görülebilir, Cerrahi olarak çıkartılması önerilir.
– İntraduktalpapillom memedeki süt kanalları içinde oluşan ve çoğu zaman meme başından kanlı akıntı ile karakterize lezyonlardır. Genellikle iyi huyludur, ancak memede özellikle çevresel yerleşimli ve çok sayıda olanlarda eşlik eden kötü huylu lezyonlar olabilir. Klinik/radyolojik şüphe halinde ve meme başı kanamaları can sıkıcı bir hal aldığında cerrahi olarak çıkartılmalıdır.
Malign (kötü huylu) Meme Lezyonları
– Patolojik incelemede özellikle “atipi” saptanması halinde kanserleşme potansiyeli artar. Eşlik eden kötü huylu lezyonlar olabilir. Cerrahi olarak çıkartılmalıdır.
– Varlığında her iki memede ve herhangi bir odakta meme kanseri gelişme riski vardır. Meme taraması ve takibi iyi yapılmalıdır. Akrabalarında yoğun kanser hikayesi olan kişilerde kanser gelişimini önlemeye yönelik ilaç kullanımı ya da cerrahi (bilateral önleyici mastektomi) önerilebilir.
– Çıkartılmazsa kansere dönüşür. Eşlik eden kanser yoksa cerrahi olarak çıkartılması yeterlidir.
– Tedaviye radyoterapi eklenmesi tekrarlamayı önler.
– Meme kanserinin en sık bulgusu memede kitledir. Bu nedenle her kadın ayda bir kez kendi kendine meme muayenesi yapmalı ve memesini tanımalıdır. Memesinde farklılaşma hissettiğinde mutlaka muayene için cerraha başvurmalıdır.
– Meme kanseri taramasına 40 yaşında başlanır. Bazı özel durumlarda daha erken yaşlarda başlanabilir. Taramada mamografi kullanılır. Mamografi ile elle muayenede ve ultrasonografide tespit edilemeyen meme kanserinin öncü lezyonları henüz kansere dönüşmeden ya da kanser çok erken evrede saptanabilir.
– Kanser tanısı biyopsi ile ya da çıkartılan lezyonun ameliyatta ya da ameliyat sonrası histopatolojik incelenmesi ile konabilir.
– Klinik ya da radyolojik şüphe varlığında iğne biyopsisi sonucu temiz de çıksa memedeki lezyon cerrahi olarak çıkartılmalı ve tamamı incelenmelidir.
– Uygun cerrahi yöntemle tedavi edilir. Ameliyat öncesi kitleyi küçültme amaçlı kemoterapi uygulanabilir, cerrahi sonrası ışın tedavisi ve/veya kemoterapi ve/veya hormon tedavisi uygulanması gerekebilir.
– Tedaviler bittikten sonra hastalık nüksünü değerlendirmek için belli aralarla takibe devam edilir.
Omuzlarınız düz ve kollarınız kalçalarınızda olacak şekilde aynada göğüslerinize bakarak başlayın.
İşte dikkat etmeniz gerekenler:
Şimdi kollarınızı kaldırın ve aynı değişiklikleri arayın.
Aynanın karşısındayken, meme uçlarından birinden veya her ikisinden de çıkan herhangi bir sıvı belirtisi olup olmadığına bakın (sulu, sütlü veya sarı bir sıvı veya kan olabilir).
Sonra, sol göğsünüz için sağ elinizi ve sonra da sağ göğsünüzü topaklar aramak için sol elinizi kullanarak yatarken göğüslerinize dokunun. Elinizin ilk birkaç parmağınızı düz ve birarada tutarak çeyrek büyüklüğünde dairesel hareket uygulayın
Göğüs kemiğinizden karnınızın üstüne ve koltuk altınızdan göğüs dekoltenize kadar tüm göğsü yukarıdan aşağıya, yandan yana dairesel hareket uygulayarak kontrol edin.
Meme ucundan başlayarak, memenin dış kenarına ulaşana kadar gittikçe daha büyük daireler çizebilirsiniz. Farklı yoğunlukta basınç kullanarak göğüslerin önünden arkasına kadar tüm dokuyu hissettiğinizden emin olun.
Son olarak, ayakta veya otururken göğüslerinizi kontrol edin. Pek çok kadın, göğüslerini kontrol etmenin en kolay yolunun cildinin ıslak ve kaygan olması olduğunu düşünür, bu nedenle bu adımı duşta yapmayı severler. 4. adımda açıklanan aynı el hareketlerini kullanarak göğsünüzün tamamını kontrol edin.
Göğüslerinizi ne kadar çok incelerseniz, onlar hakkında o kadar çok şey öğrenirsiniz ve bir şeyin değişip değişmediğini anlamanız sizin için o kadar kolaylaşır. Göğüslerinizin normalde nasıl göründüğüne ve nasıl hissettiğine aşina olmak için ayda bir kendi kendine meme muayenesi yapma alışkanlığı edinmeye çalışın. Göğüslerinizin şişkin ve hassas olma ihtimalinin en düşük olduğu dönem bittikten birkaç gün sonra kendinizi inceleyin.
Meme iltihabının en sık rastlandığı durum emziren annelerde görülen puerperalmastit ve apselerdir.
Uygun tıbbi ve cerrahi tedavi ile hızlıca düzelen kanserle ilişkisiz iltihaplardır.
Meme başı çevresinde görülen sık tekrarlayan iltihabi durumlardan bir tanesi periduktalmastitlerdir.
Hastalar ve hekimler açısından tanı ve tedavisi daha sıkıntılı memenin iltihabı hastalığı memenin spesifik iltihaplardır. Bu grup granulomatözmastit olarak adlandırılır. Etkenleri arasında tüberküloz, actimomikoz gibi mantarlar söz konusu olabilir. Ancak bu grupta çoğunluğu nedenin tıbbi olarak bilinemediği idiopatik (lobuler) granulomatözmastitler oluşturmaktadır. Bu grup hasta genellikle bir çok kez atak geçirmiş, bir kaç hekime başvurmuş ve antibiyotiklere cevap alamamış hastalardır. Tanı yapılan kalın iğne biyopsisi materyalinde spesifik etkenlerin ekarte eidilmesi ve mikroskopik görünümü ile tanı alır.
Vurgulanması gereken durum; 40 yaş üzerinde emzirmeyen bir bayanda bir meme iltihabının gelişmesi durumunda altta bir kanserin olmadığından emin olmak için gerekli tetkiklerin mutlaka yapılması gerektiğidir.
Menopozun başlaması ile ortaya çıkan bu sorunlar bazı kadınlarda çok hafif olabiliyor; bazı kadınlarda ise yaşam kalitesini bozabilecek kadar ciddi olabiliyor.
Günümüzde sık yapılan tartışmalardan birisi de, menopozun getirdiği sorunların hafifletilmesi amacı ile, östrojen hormonu tedavisinin uygulanmasıdır.
Meme kanseri risk faktörlerini sayılırken, vücudun uzun süre östrojen hormonuna maruz kalmasının memede kanser gelişme riskini artırdığı biliniyor. Fakat günümüzde bu sorun biraz fazla abartılıyor. Bir çok kadın gerçekten ihtiyaç duysa bile, bu korku nedeni ile destekleyici hormon kullanamıyor. Halbuki menopoz sonrası hormon kullanan sağlıklı kadınların, kullanmayanlara göre % 20 oranında daha uzun yaşadıklarını biliyoruz.
Menopozda, yetersiz olan hormonları yerine koyma anlamına gelen hormon replasman tedavisi (HRT) uygulanıyor. Bu amaçla östrojen veya östrojen ve progesteron içeren ilaçlar kullanılıyor. Menopozla ortaya çıkan sorunların çoğu, HRT ile sona eriyor. Uzun süre tek başına östrojen alınması, rahimde kanser riskini artırıyor. Bu nedenle östrojenle birlikte progesteron hormonu da verilerek bu etki önleniyor. Eğer ameliyatla rahim alınmışsa buna gerek olmuyor ve sadece östrojen veriliyor.
Hormon kullanılması, menopozun getirdiği sorunları (sıcak basmaları, uyku bozuklukları, vaginal kuruluk, idrar yolları hastalıkları, psikolojik sıkıntılar ) büyük ölçüde önlüyor. Osteoporoz ve buna bağlı gelişen kemik kırılmaları önemli ölçüde azalıyor. Kalp ve damar hastalıklarında azalma görülüyor. Ayrıca hormon kullanılması, bir çeşit erken bunama olan Alzhemir hastalığı ve kalın barsak kanseri gelişme riskini azaltıyor.
Menopoz sonrası hormon kullanan kadınlar, genellikle sağlıklarına ve bedenlerine daha düşkün, eğitim ve entelektüel düzeyleri daha yüksek, daha aktif bir yaşam süren, ara sıra alkol alan bir kadın grubudur. Bazı kadınlar ise hormon almak isteseler bile bunu bünyeleri kaldırmıyor ve bu nedenle hormon kullanamıyorlar.
Östroje hormonu hap şeklinde, deriye yapıştırılan bant şeklinde, burun spreyi gibi yollarla alınabiliyor. Günümüzde en düşük ve en etkili doz kullanılıyor. Bu her kadın için değişebiliyor. Hekiminiz bu dozu ayarlayabilir. Ayrıca vaginal krem şeklinde de bölgesel hormon gereksiniminizi karşılamak amacıyla kullanılabilirsiniz.
Hormon kullanacaksanız bunu mutlaka hekiminizin kontrolü altında yapmalısınız. Hormon verilmeden önce çeşitli laboratuar testleri ile vücudun çeşitli organ fonksiyonları araştırılıyor. Hormon kullanmadan önce mutlaka meme muayenesi yaptırmalı ve mamografi çektirmelisiniz. Gelişi güzel uygulanan HRT bazen önemli sorunlara neden olabiliyor.
Meme kanseri, kadınlarda görülen kanserlerin başında geliyor. Genellikle de 50 yaşın üzerindeki kadınlarda ortaya çıkıyor; yani menopozun görüldüğü yaşta!
Yapılan çeşitli araştırmalarda, menopoz döneminde hormon kullanımının meme kanseri riskini artırdığı ortaya kondu. Fakat bu risk, yazılı ve görsel basın tarafından abartıldığı kadar yüksek değil.
Menopoz sonrası birkaç yıl hormon kullanılması meme kanseri riskini pratik olarak artırmıyor. Hormon kullanmayı bıraktıktan 5 yıl sonra da, hormon kullanmaya bağlı artan riskiniz sona eriyor. Hormon kullanan kadınlar, yıllık meme muayenelerini daha düzenli yaptırıyorlar, mamografilerini düzenli çektiriyorlar. Bu kadınlarda meme kanseri erken tanı olasılığı daha fazla.
Yapılan bir çalışmaya göre; 10 yıl süre ile hormon kullanmayan 1000 kadın arasında istatistiksel olarak 45 kadın meme kanserine yakalanıyor. Buna karşılık 10 yıl süre ile hormon kullanan 1000 kadın arasında 51 kadın meme kanserine yakalanıyor. Yani 10 yıl süre içinde, hormon kullanmaya bağlı olarak, 1000 kadın içinde meme kanserine yakalanma riski, sadece 6 kadında artış gösteriyor. 5 yıl hormon kullanan grupta ise, 2 kadın fazladan meme kanserine yakalanıyor. Yani sorun hiç de abartıldığı kadar büyük değil. Öte yandan, rektum ve kalın barsak kanseri, gelişmiş ülkelerdeki kadınlarda meme kanserinden sonra ikinci sırayı alıyor; hormon kullanılması ise bu kanserlerin görülme riskini azaltıyor.
Bu soruyu bilimsel temelde cevaplandıramıyoruz. Çünkü bu konudaki araştırmalar yetersiz kalıyor. Son zamanlara kadar meme kanseri öyküsü olan kadınlarda menopoz sorunlarının azaltılması amacı ile östrojen kullanılması, kesin olarak yasaklanmıştı. Ama günümüzde bu tabu artık sorgulanmaya başlandı.
Özellikle tümörlerinde östrojen reseptörü pozitif olan kadınların hormon kullanmaları hala sakıncalı bulunuyor. Menopoz öncesi dönemde meme kanseri görülen kadınlarda, yumurtalıkların faaliyetlerinin cerrahi veya ilaç yolu ile durdurulmasıyla, yani vücuttaki östrojen hormonunun seviyesinin azaltılmasıyla, hastanın yaşamının uzadığı yapılan birçok araştırmada doğrulandı. Bütün bunlar göz önüne alındığında, bu konuda kararı kişisel durumunuzu gözden geçirerek, hekiminizle birlikte vermeniz gerekiyor.
BreastCancer.org’dan alınan son verilere göre her 8 kadından biri hayatlarının bir döneminde meme kanseriyle karşılaşıyor. Kadın olmak ve yaşın ilerlemesi başlı başına en büyük iki risk faktörü (hem de kontrol edemediğiniz iki şey) olsa da riskinizi azaltmak için yapabileceğiniz birçok şey var. Bazı bulgular, bir takım alışkanlık ve yaşam tarzı değişikliklerinin meme kanseri riskinde düşüş ile bağdaştırıldığını söylerken, bazı araştırmalar da belirli yaşam tarzı seçimleri (aile kurduğunuzdaki gibi) ile meme kanseri riskinde azalma arasında bağlantı olduğunu gösteriyor. Aile geçmişinizde bu hastalık varsa doktorunuzla konuşarak riskinizi azaltmaya yardımcı olacak değişiklikler hakkında daha fazla bilgi edinin.
Bristol Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, sabahları erkenden yataktan kalkıyorsanız, geceleri geç saatlere kadar oturan kadınlara göre meme kanseri riskiniz yüzde 40 daha az olabilir. 2018 yılında Ulusal Kanser Araştırma Enstitüsü (NCRI) Konferansı’nda sunumu yapılan, Birleşik Krallık’taki yüzbinlerce kadının katılımıyla yürütülen bir çalışmada, sabah erken uyanmayı tercih ettiğini söyleyen kadınlar, akşam olarak yanıt veren kadınlara göre meme kanserinde daha düşük riske eğilim gösteriyordu.
Tabii ki birçok sebepten dolayı radyasyona maruz kalmaktan kaçınmalıyız; ancak özellikle meme kanseri ve diğer kanser riskleri için kaçınmalıyız. Tomografi gibi yüksek doz radyasyon kullanan taramalardan bahsediyorum. Mümkün olduğu kadar x-ray cihazlarından kaçınmak önemli. Yüksek radyasyon kullanan görüntülemeleri sadece gerçekten ihtiyacınız olduğunda yaptırın. Yaşam boyunca maruz kalınan radyasyonların birikimi ile meme kanseri arasında bağlantı olabileceğini söyleyen veriler bile mevcut.
Geceleri telefonu bırakmak zor olabilir, ancak son yapılan araştırmalar, vücudunuzu yapay ışığa maruz bırakmanın, meme ve prostat kanseri gibi bazı kanser risklerinizi artırdığını söylüyor. 4000’in üzerinde katılımcı ile yapılan bir çalışma, geceleri daha yüksek seviyede yapay ışığa maruz kalan kişilerin (telefon ve tabletlerden alınan ışık gibi), meme kanserine yakalanma risklerinin, daha az maruz kalan kişilere göre 1.5 kat daha fazla olduğunu gösterdi. Uyumadan en az bir saat önce elektronik cihazlarınızı uçak moduna alın veya kapatın, telefon ve tabletlerinizde ayarlar kısmına girip gece moduna alarak maruz kaldığınız mavi ışığı azaltın.
Doğum kontrol hapı ve belirli rahim içi araçlarını kapsayan hormonalkontraseptiflerin, meme kanseri riskini artırabileceğine dair bazı bulgular mevcut. New EnglandJournal Of Medicine isimli tıp dergisinde yayınlanmış Danimarka’da yapılan 2017 yılına ait bir çalışma, daha yüksek dozda hormon içeren eski nesil doğum kontrol haplarıyla meme kanseri riskinde artış arasında bağlantı olduğuna dair bulgular bildirdi. Daha düşük dozda hormon içeren yeni nesil doğum kontrol haplarının ise daha güvenli olduğu düşünülse de her türlü hormonla kontraseptifinprospektüsünde kanser riskini artırabileceğine dair uyarı bulunuyor. Uzmanlar, riskin çok düşük olduğunu ve kontraseptif kullanımının bırakılmasıyla daha da azalabileceğini söylüyor. Ancak, hiç hormonalkontraseptif kullanmayanlara oranla yine de risk daha fazla. Eğer ailenizde meme kanseri geçmişi varsa sizin için en uygun doğum kontrolü yöntemi konusunda jinekoloğunuza danışın.
Egzersizin genel sağlığınıza iyi geldiğini bildiğiniz için bu bulgu şaşırtıcı olmasa gerek. Ancak bu, meme kanseri riskinizi azaltmak için harekete geçmenizi sağlayacak bir bilgi. Düzenli egzersiz yapmak eğer hiç teşhis konmadıysa meme kanseri riskinizi düşürmenize yardımcı olduğu gibi, eğer daha önce tanı konduysa da yeniden yakalanma riskini azaltmaya da yardımcı olur. Haftanın beş günü, günde en az 30 dakika egzersiz yaparak, haftalık 150 dakikaya ulaşmaya çalışın.
Araştırmalar, emziren kadınların meme kanseri risklerinin büyük ölçüde azaldığını gösteriyor. Emzirmek, meme kanseri önlemede önemli bir rol oynayabilir ve genellikle de ne kadar uzun süre emzirirseniz koruma etkisinin o kadar arttığı düşünülmektedir. MD Anderson Kanser Merkezi’ndeki uzmanlar, bunun sebebinin, emzirme sırasında oluşan hormonal değişikliklerin; meme kanseri hücre büyümesini teşvik edebilen östrojene maruz kalma durumunu sınırlandırdığı ve adeti ertelediği için olabileceğini söylüyor.
Nature dergisinde yayınlanan araştırma, doğum yaptığınız yaş ile riskinizin azalması arasınd bağlantı olabileceğini belirtti. 30 yaşından önce yapılan doğumlarda kadınların uzun vadeli meme kanseri risklerinin ilk çocukta yaklaşık %5, ikinci çocukta %6.4 ve üçüncü çocukta ise %9.4 azaldığını bildirdi. Bu, 30 yaşından sonra doğum yapmanın sizi kanser riskine soktuğu anlamına gelmiyor.
Yukarıda bahsettiğimiz Birleşik Krallık araştırmasındaki araştırmacılar, önerilen 7-8 saatlik gece uykusundan daha fazla uyuyan kadınlarda, her bir fazladan saat için %20 daha fazla meme kanseri riski oluştuğunu gösterdi. Bu çalışmadaki araştırmacılardan biri olan DrRebeccaRichmond, basın toplantısında “Uyku süresi artması ve uyku bölünmesinin meme kanseri üzerinde nedensel etkisine dair bazı bulgular bulduk” açıklamalarında bulundu.
Birçok kadın meme kanseri tedavisini bitirdiği için rahatlar veya heyecanlanır. Ancak aynı zamanda endişe, kanserin geri geleceğinden endişe duyma veya kanser bakım ekibini sık sık görmeden kaybolmuş hissetme zamanı da olabilir.
İlerlemiş meme kanseri olan bazı kadınlar için kanser asla tamamen kaybolmayabilir. Bu kadınlar, meme kanserini kontrol altında tutmaya ve meme kanserinden kaynaklanan semptomları hafifletmeye yardımcı olmak için kemoterapi, hormon tedavisi veya diğer tedaviler gibi tedavileri almaya devam edebilir. Geçmeyen meme kanseriyle yaşamayı öğrenmek kendine özgü bir belirsizliğe sahip olabilir.
Meme kanseri tedavisini tamamlamış olsanız bile doktorlarınız sizi yakından izlemek isteyecektir. Tüm takip randevularınıza gitmeniz çok önemlidir. Bu ziyaretler sırasında doktorlarınız herhangi bir sorununuz olup olmadığını soracak ve muhtemelen sizi muayene edecektir. Erken evre meme kanserlerinin çoğu için tedaviden sonra tipik olarak laboratuvar testleri ve görüntüleme testleri gerekli değildir, ancak bazı kadınlarda kanser belirtileri veya tedavi yan etkileri aramak için yapılabilir.
Hemen hemen her kanser tedavisinin yan etkileri olabilir . Bazıları yalnızca birkaç gün veya hafta sürebilir, ancak diğerleri uzun sürebilir. Bazı yan etkiler, tedaviyi bitirdikten yıllar sonra bile ortaya çıkmayabilir. Doktorunuzla yapacağınız ziyaretler, soru sormanız ve fark ettiğiniz herhangi bir değişiklik veya sorun veya sahip olduğunuz endişeler hakkında konuşmanız için iyi bir zamandır. Bununla birlikte, kanseriniz hakkında ek endişeleriniz varsa, bir sonraki planlanmış ziyaretinize kadar beklemeniz gerekmez.
Takip programınız, meme kanserinin türü, bulunduğunda ne kadar ilerlemiş olduğu ve nasıl (veya tedavi edilmekte olduğu) dahil olmak üzere birçok faktöre bağlı olabilir.
Doktor ziyaretleri: Tedaviyi bitirdiyseniz, takip eden doktor ziyaretleriniz muhtemelen ilk başta birkaç ayda bir planlanacaktır. Ne kadar uzun süre kanserden kurtulursanız, randevulara o kadar az ihtiyaç duyulur. 5 yıl sonra, genellikle yılda bir kez yapılır.
Mamogram: Meme koruyucu cerrahi ve radyasyon tamamlandıktan yaklaşık sonra 6-12 ay sonar ilk mammogramçektirilmelidir.Daha sonar her yıl çektirilmelidir.
Pelvik muayeneler: Tamoksifen veya toremifen hormon ilaçlarından birini alıyorsanız ve hala rahminiz varsa, bu ilaçlar rahim kanseri riskinizi artırabileceğinden her yıl pelvik muayene yaptırmalısınız . Bu risk, menopoza girmiş kadınlarda en yüksektir. Vajinal kanama veya menopoz sonrası lekelenme, adet dönemleri arasında kanama veya lekelenme veya adet dönemlerinizde değişiklik gibi olağandışı vajinal kanamaları hemen doktorunuza bildirdiğinizden emin olun. Bu genellikle kanser olmayan bir şeyden kaynaklansa da, rahim kanserinin ilk belirtisi de olabilir.
Kemik yoğunluğu testleri: Erken evre meme kanseri için aromataz inhibitörü (anastrozol, letrozol veya eksemestan) adı verilen bir hormon ilacı alıyorsanız veya tedavi sonucunda menopoza giriyorsanız, doktorunuz kemik sağlığınızı izlemek isteyecektir. ve kemik yoğunluğunuzu test etmeyi düşünebilir.
Diğer testler: Kan testleri ve görüntüleme testleri (kemik taramaları ve göğüs röntgeni gibi) gibi diğer testler, meme kanseri tedavisi gören bir kadının daha uzun yaşamasına yardımcı olduğu gösterilmediğinden, takibin standart bir parçası değildir. Ancak kanserin geri dönmüş olabileceğini düşündüren semptomlarınız veya fizik muayene bulgularınız varsa yapılabilir.
Semptomlar, muayeneler veya testler kanserinizin olası bir nüksünü gösteriyorsa, röntgen, BT taraması, PET taraması, MRI taraması, kemik taraması ve/veya biyopsi gibi görüntüleme testleri yapılabilir. Kanser nüksü doğrulanırsa, doktorunuz ayrıca kanda dolaşan tümör hücrelerini arayabilir veya CA-15-3, CA 27-29 veya CEA gibi kan tümörü belirteçlerinin seviyelerini ölçebilir. Bazı kadınlarda kanser tekrarlanırsa veya vücudun diğer bölgelerine yayılırsa, tümör belirteçlerinin kan seviyeleri yükselir. Bir tümör belirteci seviyesi yüksekse, doktorunuz bunu tedavi sonuçlarını izlemek için kullanabilir. Ancak tümör belirteç seviyeleri tüm kadınlarda yükselmez, bu nedenle bu testler her zaman yardımcı olmaz ve herhangi bir semptomu olmayan kadınlarda kanser nüksünü izlemek için kullanılmazlar.
Kanser geri dönerse, tedavi seçenekleriniz, nereden geldiğine, daha önce hangi tedavileri aldığınıza ve mevcut sağlık ve tercihlerinize bağlı olacaktır.
Meme kanserine yakalanmış kadınların başka kanser türlerine de yakalanabileceğini bilmek önemlidir. Aslında, meme kanseri olan kadınlar diğer bazı kanserler için daha yüksek risk altındadır.
Yeni yapılan bir araştırmaya göre kanser tanısı sonrası Tip 2 diyabet hastalarında uygulanan diyet kısıtlamaları hem meme kanseri oluşumunu hem de meme kanserine bağlı ölüm riskini azaltıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin San Antonio şehrinde her yıl yapılan meme kanseri sempozyumunda sunulan bilimsel çalışmada, meme kanseri tanısından sonra beslenme şeklinde değişiklik yapanlarda meme kanserine bağlı ölüm riskinin yüzde 20 azaldığını vurgulandı. Araştırmaya göre diyet değişikliği tüm kanserlere bağlı ölüm riskini yüzde 31 oranında azaltıyor. Bu çalışmada kanser hastalarına Tip 2 diyabet hastalarına uygulanan şeker kısıtlama diyetleri önerilmiş ve bu çalışma Harvard Tıp Fakültesi tarafından denetlenmiştir. Çünkü Tip 2 diyabet hem meme kanseri için bir risk faktörüdür, hem de meme kanseri sonrası Tip 2 diyabet gelişmesi ihtimali de yüksektir 8320 meme kanseri hastasının değerlendirildiği bu çalışmada hastalar her 2 ile 4 yılda bir, perhizlerinin nasıl olduğu ile ilgili anketleri doldurmuşlar ve araştırmacılar da meme kanseri sonrası şeker yoksunu perhize dikkat eden kişilerle, etmeyenler arasında meme kanserinin seyri ve meme kanseri tanısı konulmayan bireylerde de meme kanserinin oluşumuyla ilgili bilgileri değerlendirmişlerdir. Diyabetle uyumlu perhizde daha çok kepek alınması, kahve, kuruyemiş, taze sebze-meyve tüketilmesi, doymuş yağların daha az alınması, kırmızı etin daha az yenmesi, diyet içeceklerin daha az içilmesi ve meyve sularının daha az içilmesi şeklinde uygulanan diyetin genel popülasyonda şeker hastalığı gelişimini yüzde 40 oranında azalttığının gösterilmesiyle birlikte kanser üzerine etkisi araştırılmıştır. Çalışmada toplam 13 yıllık bir takipte takip edilen hastaların diyabet riskini azaltıcı diyet uygulayanlarda meme kanserine bağlı ölüm riski yüzde 13 azaltılmış, tüm ölüme bağlı sebeplerde ise yüzde 31 azalma sağlanmıştır. Meme kanseri tanısından sonra bu tür diyet değişikliği yapanlarda meme kanserine bağlı risk yüzde 20, tüm ölümlere bağlı risk ise yüzde 14 oranında azalmıştır.
Işın tedavisi, radyoterapi, x ışını tedavisi gibi kavramların hepsi aynı anlamı taşıyor. Radyasyon ışınları, çoğalmakta olan hücrelerin DNA yapılarını bozarak ölümüne neden oluyor. Bu tedaviyle amaç, radyasyon ışınlarıyla çoğalan kanser hücrelerini öldürerek kanseri yok etmeye çalışmak. Ancak tedavi sırasında bir grup sağlıklı hücre de zarar görüyor; tedavinin bazı zararlı yan etkileri de buna bağlı olarak ortaya çıkıyor. Radyoterapi de, cerrahi tedavi gibi sadece uygulandığı bölgedeki kanser hücrelerini yok etmek amacıyla yapılıyor.
Radyoterapi, radyasyon onkologları tarafından düzenleniyor ve uygulanıyor.
Tedavi için kullanılan radyasyon ışınları bazı makinelerden veya radyoaktif maddelerden sağlanıyor. Daha önce saptanan miktarda ışın, ufak dozlara bölünerek planlanan bölgeye veriliyor.
Böylece tüm dozun birden verilmesiyle ortaya çıkacak olan yan etkiler azaltılmaya çalışılıyor.
Radyoterapi için kullanılan ışınlar iki şekilde elde ediliyor. Bazı radyoterapi cihazlarında radyoaktif bir madde bulunuyor. Kobalt-60 bu radyoaktif maddelerden birisi. Bu maddeden yayılan radyoaktif ışınlar kanserli bölgeye yönlendiriliyor.
Bir diğer yöntemde ise, lineer akseleratör denilen cihazla radyoaktif ışınlar elde ediliyor.
Işın tedavisi iki amaçla yapılıyor. Kanser cerrahi olarak çıkartıldıktan sonra, bölgede kanser hücreleri kalması olasılığı göz önüne alınarak uygulanan tedaviye adjuvant radyoterapi diyoruz. Bu tedavinin her hastaya uygulanması gerekmiyor. Bazı kriterler göz önüne alınarak karar veriliyor. Buna daha sonra değineceğiz.
Işın tedavisi bir de, kanserin cerrahi olarak çıkartılması mümkün olmuyorsa, veya kanser vücudun başka bir organına atlamışsa, tedavi amacı için kullanılabiliyor. Bazen kanser kitlesi çok büyükse, ameliyattan önce bir miktar radyoterapi uygulanarak tümörün küçülmesi sağlanabiliyor. Bu sayede daha küçük bir cerrahi girişimle tümörü çıkartmak mümkün oluyor.
Adjuvant radyoterapi yaklaşık 5 hafta kadar sürüyor. Her gün 2-4 dakika süren tedavi, haftada 5 gün yapılıyor. 2 gün tedaviye ara verilerek vücut dinlendiriliyor, zarar gören sağlıklı hücrelerin kendilerini toparlamasına olanak sağlanıyor.
Eğer kozmetik amaçla meme koruyucu ameliyat yapılmışsa, yani memenin tümü alınmamışsa, bu hastalara ameliyat sonrası dönemde (kanserin alındığı memeye) radyoterapi yapılması gerekiyor.
Bu hastalarda kanserin tekrar etmesini önlemek için bu tedavi uygulanıyor.
Işın tedavisi, memenin tümünün alındığı (mastektomi) durumlarda bazı hastalar için gerekiyor, bazıları için ise gerekmiyor. Memenin tamamının alınmasına rağmen radyoterapi gerektiren durumlar;
Ameliyattan sonra yara iyileşmesini takiben 1-2 hafta sonra radyoterapiye başlanabilir. Eğer kemoterapinin önce uygulanması düşünülüyor ise, radyoterapiye daha sonra başlanabilir; ama bu çok gecikmemeli. Işın tedavisinin ameliyat sonrası ilk 16 hafta içinde uygulamasının daha etkili olduğu bildiriliyor. Bazen kemoterapi ile ışın tedavisi birlikte uygulanabiliyor. Bu hastayı biraz sarsıyor.
Böyle durumlarda ışın tedavisinin kemoterapi bittikten 2 hafta sonra başlaması daha uygun görülüyor.
Kanser hücrelerinin vücuda dağılması olasılığının daha fazla olduğu durumlarda önce kemoterapi uygulanıyor. Birlikte veya daha sonra radyoterapi uygulanıyor. Ama ameliyat edilen bölgede kanserli hücre kalma olasılığı daha fazlaysa, önce radyoterapi sonra veya birlikte kemoterapi uygulanıyor. Bu duruma, hekiminiz kanserin özelliklerine göre karar veriyor.
Bazen tümör tedavi edilemeyecek kadar ilerlemişse, radyoterapi yapılarak küçültülüyor. Bu sayede baskı ve ağrı gibi bulgular azalıyor, hastaya daha iyi bir yaşam kalitesi sağlanıyor. Buna palyatif radyoterapi diyoruz.
Radyoterapinin uygulanmasından sorumlu olan hekimlere “radyasyon onkoloğu“ diyoruz. Hangi tip radyoterapi uygulanacak, ne kadar süreyle uygulanacak gibi sorulara radyasyon onkoloğunuz karar veriyor. Hekiminizin çizdiği tedavi programını radyasyon terapistiniz uyguluyor.
Radyoterapi uygulanan bölgeye daha ileride ikinci bir radyoterapi uygulanamıyor. Ama vücudun farklı bir bölgesine kanser atlamışsa o bölgeye tekrar radyoterapi uygulanabiliyor. Bu nedenle daha önce başka bir hastalık nedeniyle göğüs bölgesine radyoterapi yapılmışsa, meme kanseri nedeniyle bu bölgeye radyoterapi uygulanamıyor.
Günümüzde gelişmiş yöntemler kullanılarak radyoterapinin yan etkileri en aza indirilmeye çalışılıyor. Buna rağmen tedavi sırasında sağlıklı doku ve hücrelerin zarar görmesiyle bazı istenmeyen yan etkiler olabiliyor.
Meme kanseri nedeniyle göğüs bölgesine radyoterapi uygulandığında, bazen kalp zarar görebilir. Yine bu bölgede yer alan akciğerler zarar görebiliyor. Radyasyon pnömonisi dediğimiz bu tabloda, öksürük, ateş ve solunum güçlüğü ortaya çıkıyor.
Koltuk altı bölgesine uygulandığı zaman kolda lenfödem dediğimiz kol şişmesi riski artıyor. Bu durum, erken dönemde fark edilip gerekli önlemler alınmazsa, önemli fiziksel sorunlara yol açabiliyor.
Yine zaman zaman bölgedeki sinirler hasara uğrayarak nadiren de olsa kolda felce kadar giden ciddi sorunlara yol açabiliyor. Fakat yeni teknolojiyle üretilmiş cihazlar ve deneyimli ekiplerce uygulandığı zaman bu riskler en aza iniyor.
Radyoterapi sırasında ışınların uygulandığı deride de bazı sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu sorun, hafif bir kızarıklıktan derin yara oluşumuna kadar değişebiliyor. Yan etkileri en aza indirebilmek için bazı önemli noktalara dikkat etmek gerekiyor.
Tedaviye başlamadan önce kullandığınız tüm ilaçları hekiminize bildirin. Tedavi sırasında bir ilaç kullanacaksanız, mutlaka hekiminize danışarak alın.
Radyoterapi sırasında ve sonrasında ortaya çıkan en önemli sorunlardan birisi halsizlik ve yorgunluktur. Tedavi bitiminden itibaren 4-6 hafta kadar devam edebilir. Vücudunuz, tedaviniz sırasında fazladan enerji sarf eder. Gününüzü sık uyku ve dinlenme aralıklarıyla programlayın. Eğer yapabiliyorsanız, yarım saatlik yürüyüş egzersizleri, sizi psikolojik açıdan daha güçlü kılacak, hayata bağlayacaktır. Unutmayın moral ve psikolojik açıdan güçlü olmanız, tedavinizin en önemli anahtarlarından birisi.
İyi bir beslenme rejimi, kaybettiğiniz enerjiyi toplamanıza yardım edecek. Dengeli beslenerek kilo kaybını önlemeniz gerekiyor. Eğer iştahınız azalmışsa, kısa aralıklarla sık sık yiyin. Hekiminize danışarak, gerekiyorsa ek vitamin de kullanabilirsiniz. Tedaviniz sırasında E vitamini almanız önerilmiyor.
Özellikle tedavi gören bölgeyi sıkı ve sert kumaştan yapılmış giyeceklerden uzak tutun. Yumuşak pamuklu giyecekleri tercih edin.
Işın uygulanan bölgeye losyon, deodorant, parfüm,pudra, ve güneş kremi gibi maddeler sürmeyin
Işın uygulanan bölgedeki deriyi ovma, kaşıma gibi travmalardan uzak tutun , flaster yapıştırmayın
Bölgeye aşırı sıcak veya soğuk uygulamaktan kaçının, gerekiyorsa ılık su ve katkısız, zeytin yağından üretilen doğal sabunlar kullanın.
Bölgenin güneş ışınlarından korunması gerekiyor. Buna tedaviden sonra bir müddet daha devam etmeniz gerekiyor. Gerekirse tedavi sonrası dönemde korunma faktörü 15 ve üstü güneşten koruyucu kremler kullanabilirsiniz.
Deride bir süre sonra kuruluk veya renk değişikliği gelişebilir. Özellikle kuru deri bölgesinin nemlendirici kremlerle yumuşatılması rahatlatıcı olacaktır.
Deride kızarıklık, acıma ve kaşınma hissi çok rahatsız ediyorsa, hekiminize veya bir deri hastalıkları uzmanına başvurun
Meme başında ve çevresinde ödem dediğimiz şişme ortaya çıkabilir. Bu rahatsız edici bir dolgunluk hissi verebilir. Bu durum zamanla kendiliğinden gerileyecektir
Derideki kızarıklık bir süre sonra koyu, güneş yanığı gibi bir renge dönüşebilir. Deride gözenekler de genişleyerek siyah noktalar ortaya çıkabilir. Bu değişiklikler 1 yıl veya daha uzun sürebilir.
Deride küçük kırmızı noktalar gelişebilir. Telenjiektazi denilen bu damar genişlemeleri, zamanla gerileyecektir. Eğer artmaya devam ederse hekiminize başvurun
Eğer omuz bölgesinde sertleşme ve hareket kısıtlılığı varsa, hekiminize danışarak omuz egzersizlerine başlayın. Buna ne kadar erken başlarsanız tedavisi o kadar kolay olur.
Eğer rahat ediyorsanız bir süre sütyen kullanmamanız öneriliyor. Fakat bu sizi rahatsız ediyorsa, pamuklu yumuşak kumaştan yapılmış, geniş askılı sütyenleri tercih edin (bunlar daha çok spor mağazalarında satılıyor). Işın gören bölgedeki hassas derinin sürtünmeden korunmasını sağlayın. Altı telli veya balenli sütyenleri kesinlikle kullanmayın.
Radyoterapi sırasında deride sulanma şeklinde yüzeysel veya derin yaralar açılabilir. Bu yaralar için, çinko oksit içeren kremler kullanabilirsiniz.
Meme kanseri erken dönemde yakalandığında yüzde 95’e yakın oranda başarı ile tedavi edilebilmektedir. Günümüzde meme kanserinde tarama yöntemlerinde farkındalığın artmasıyla erken tanı şansı yükselmiştir.
15-85 yaşlarındaki her kadın meme kanseri için risk taşımaktadır. 20- 30 yaş arasında her kadının rutin ayna karşısında meme muayenesi yapması gerekir. 30 yaş üstünde de ele gelen kitle olsun ya da olmasın, ağrı, fibrokist gibi şikayetleri olanların senede bir kez genel cerrahi uzmanına gidip muayene olmasında fayda vardır. 40 yaş üstünde ise bu görüntüleme tetkiklerine mamografi eklenmelidir. Ancak ailede birinci derece akrabaların (anne, kız kardeş, erkek kardeş) birinde meme kanseri öyküsü varsa mamografi 40 yaş altında da önerilmektedir. Bunun yanında 40 yaş altındaki genç kişilerde genelde olduğu gibi meme eğer sert ve yoğunsa bu hastalarda kontrastlı meme MR’ı önerilir.
Hiç doğum yapmamak ya da geç doğum yapmak meme kanseri için risk oluştururken; tiroid ile ilgili rahatsızlığı bulunan kadınlarda meme kanseri görülme oranı daha yüksek olabiliyor.
Meme kanseri olan hastalara evreleme için PET/CT çekilmektedir. Tüm vücutta kanser olup olmadığı bu yöntemle araştırılır. Meme kanseri olan hastaların birçoğunda PET’te tesadüfi olarak tiroid nodülü saptanabilir. Bu tiroit nodülleri incelendiğinde %10-15 oranında tiroit kanseri olduğu saptanmıştır. Meme kanseri olup tiroid nodülüne sahip olan hastaların ileriki dönemde tiroid kanserine yakalanma riski yüksektir. Meme kanseri olan hastalarda tiroid kanseri riskinin 1.5-2 kat arttığı söylenebilir. Aynı şekilde tiroid kanseri olanlarda meme kanseri olma riski 1.5-2 kat artar. Bu noktada meme kanserli ya da tiroid kanseri olanlarda karşılıklı tetkiklerin yapılması önemlidir. Bunun yanında BRCA-1 veya BRCA-2’de mutasyonlu kişilerde meme kanserinin yanında over kanseri bulunma riski de çok fazladır. Bu nedenle meme kanseri saptanan kişilerde tedaviyi takiben 2 sene içinde yumurtalıklarının da cerrahi olarak aldırılması tavsiye edilir.