Meme kanseri öncelikle lenf yolları ile yayılan bir kanser türüdür. İlk metastaz yaptığı yer ise en sık olarak koltuk altındaki lenf bezleridir.
Meme ameliyatları sonrası gelişen kol ödemi ( Lenfödem ) hastaların yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkileyen istenmeyen bir durumdur. Özellikle de koltuk altına radyoterapi de uygulanmak zorunda kalınmış ve tedavisine geç başlanmış hastalarda tedaviye yanıt çok az olmakta, hasta şişen kolunu hemen hemen hiç kullanamaz hale gelebilmektedir.
Meme kanserinin 3. evresi “lokal ileri meme kanseri” olarak adlandırılmaktadır. Bu evrede koltuk altında çok sayıda lenf bezlerine tümör yayılımı mevcuttur. Bu evrede ameliyat edilmesi gereken hastalarda koltuk altı lenf diseksiyonu mutlaka yapılmalıdır. Sonuçta da hasta ciddi bir kol ödemi riski ile karşı karşıyadır. Bu evredeki hastalarda koltuk altı diseksiyonundan kaçınmanın yolu günümüzde standart yaklaşım haline gelen tedavi modelitesi olan “neoadjuvan kemoterapidir”. Bu yaklaşımda hastanın tedavisine ilaç tedavileri ile başlanır. Amaç tümörün ve koltuk altında tümörle tutulmuş olan lenf bezlerinin önce ilaç tedavisi geriletilmesi, sonra ameliyat yapılmasıdır.
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde kullanılan kemoterapi ve diğer ilaçlar oldukça etkilidir. Bu nedenle de sonuçlar oldukça yüz güldürücüdür. Meme kanserinin kemoterapiye yanıtı belirleyen özelliklerine göre koltuk altında tutulum olan hastaların %50’ye varan oranlarda koltuk altının ilaç ile tamamen temizlendiği tespit edilmektedir. Bu durumun pratik uygulamaya yansıması; ilk başta ameliyat edilecek olsa koltuk altı diseksiyonunun mutlaka yapılması gereken ve ciddi lenf ödem riski altında olan 100 hastanın 50’sinde koltuk altının, dolayısıyla da daha ağrılı ve de ömür boyu kurtulamayabilecekleri ciddi lenfödem riskinden korunmuş olmalarıdır.