Gelişmiş ülkelerde son 20-30 yıl dikkate alındığında obezite ciddi bir artış gösteriyor. Meme kanserine yakalanma riski de obeziteye paralel olarak artmaktadır. Menopoz sonrası dönemde ana östrojen kaynağının kalça ve memelerde biriken yağlı dokular, özellikle menopoz dönemi sonrasında alınan kilolar ve vücutta oluşan fazla yağ miktarı meme kanseri açısından risk teşkil ediyor.
Yağ Ne Kadar Fazlaysa Risk O Kadar Yüksek
Menopoz sonrası dönemde obez kadınlarda östrojen seviyesi, normal kilodaki kadınlara göre 1.5-2 kat daha fazladır. Menopoza giren kadınlarda yumurtalıklar işlevlerini yitirir ve östrojen salgısını durdurur. Bu dönemden sonra kadınlarda yağ dokusunda aromatizasyon yöntemi ile vücut, östrojene benzer bir hormon üretmeye başlar ve bu hormonun fazlalığı meme kanseri gelişiminde etkiye sahiptir. Bir kadında yağ dokusu ne karda fazlaysa kandaki leptin düzeyi de o kadar yüksek seyreder. Bu leptin hormonu aromatizasyon yoluyla yağ dokusundan östrojen yapımını tetikler. Menopoz sonrası dönemde bir kadının vücudunda ne kadar fazla yağ dokusu varsa östrojene benzer ürettiği hormon da fazla olacağından meme kanserine yakalanma riskini artıracaktır. Yağ hücrelerinde ayrıca adipokin isimli bir madde salgılanır ve bu da tümör gelişimini hızlandırıcı bir etkiye sahiptir.
Aşırı Kilo Tanıyı da Geciktirebilir
Obez kadınlarda meme kanserine yakalanma riski normal kilolu kadınlara göre 1.8 kat daha yüksektir. Yine obezite, memede büyüme ve yağlanmaya neden olacağından meme içinde oluşan kitlelerin fark edilmesi de gecikebilir ve bu nedenle geç tanı riski oluşur. Genel kural olarak bir kadın ne kadar aşırı kiloluysa o kadar daha büyük tümör gelişme riski vardır.
Lifli Beslenin, Meyve Sebze Tüketin
Diyetlerinde yağ ve şeker tüketimini azaltan, meyve sebze tüketimini artıran ve bolca lifli gıdalarla beslenen kadınlarda meme kanseri riski azalmaktadır. Meme kanserine yakalanıp da tedavi olan kadınlarda bu türlü beslenme hastalıksız yaşam süresini de uzatmaktadır.
Kanser “geleceğini” belli eder!
Kategoriler: Meme Kanseri,Meme Kanseri Tanı
Iskaladığımız tehditlerden en önemlisi farklı doku ve organlarda gelişen kanserler. Oysa biliyoruz ki kanserlerin de çoğu önlenebiliyor. Daha da önemlisi biraz dikkat edilirse tehlikeli boyutlara ulaşmadan erken dönemde teşhis ve tedavi edilebiliyor.
Bedeninizle konuşun
Kanserlerin çoğu önemsemediğimiz bazı işaretlerle ve düşündüğümüzden çok daha uzun bir zaman dilimi içerisinde sinsice gelişiyor. Biraz uyanık olan, bedenini dinlemeyi bilen insanlar işte bu nedenle daha şanslılar. Örneğin, giderek belirginleşen “halsizlik ve yorgunluklar”, durup dururken ortaya çıkan “kilo kayıpları”, nedeni anlaşılamayan ama tekrarlayıp duran uzun süreli “hafif bir ateş”, vücudun herhangi bir yerinde inatçı bir şekilde varlığını sürdüren “ağrılar” herhangi bir kanserin ilk işareti olabiliyor. Ayak tabanında, avuç içinde ya da tırnak uçlarında önemsenmeyen bir “ben”, özellikle büyümeye ve renk değiştirmeye başlamışsa ciddi bir cilt kanserine işaret edebiliyor.
Durup dururken ortaya çıkan yutma güçlükleri, uzun süredir devam eden ama önemsenmeyen hazımsızlık ve benzeri şikâyetlerin bile muhtemel bir hazım sistemi kanseri olasılığına karşı ciddiye alınıp değerlendirilmesinde fayda var. Özetle her hastalıkta önemli olan ama kanserler için vazgeçilmez hale gelen o bildik cümleyi gelin yeniden hatırlayalım: erken teşhis hayat kurtarır.
Ve sonra da sık görülen bazı kanserlerin işaretlerini bir kez daha gözden geçirelim.
Meme Tümörlerinin İlk Belirtileri
Memede elle hissedilen sertlik ya da kitleler.
Meme başında ya da cildinde içe doğru oluşan çekilmeler.
Meme başının şekil ya da yön değiştirmesi
İki meme arasındaki simetrinin bozulması.
Meme başından pembe/kırmızı bir akıntı gelmesi.
Kanser Taramaları Neden Önemli
Bilelim ki bedenlerimiz her gün zaten binlerce kanser hücresi üretiyor. Ama eğer güçlü bir bağışıklık sistemimiz varsa o sistem bu hücreleri tek tek belirleyerek anında yok ediyor. Ne var ki bağışıklık sistemimiz etkin bir şekilde çalışmadığı zaman işler karışıyor. Gözden kaçabilen tek bir hatalı hücre -kanser hücresi- bile muhtemel bir kansere giden yolun başlangıç noktası haline gelebiliyor. Süre uzadıkça -o hücreler çoğalıp doku ve organları işgal ettikçe, daha da kötüsü diğer doku, organ ve sistemlere yayıldıkça- iş daha da büyüyor, yoldan çıkıyor. İşte bu nedenle sorunu mümkün olduğu kadar erken dönemde, hatta imkân varsa daha en başında yakalamak şart. Özetle söz konusu kanser olduğunda tabii ki önlemek birinci amacımız olmalı ama eğer bu mümkün değilse erken teşhis için ne gerekiyorsa ihmal edilmemeli, zamanında yapılmalı. Zira erken teşhis hem uygulanan tedavinin başarı şansını arttırıyor hem de o tedavinin süresini kısaltıyor.
Hangi Kansere Hangi Tarama
Meme kanseri için mamografik taramalar, meme ultrasonu, gerektiğinde meme MR’ı.
Akciğer kanseri için akciğer grafisi.
Prostat kanseri için 40’lı yaşlar sonrasında yıllık muayeneler ve PSA taramaları.
Rahim ağzı kanseri için 20’li yaşlar sonrasında PAP Smear testi.
Kalınbağırsak kanseri için kolonoskopik incelemeler.
Yumurtalık kanseri için ultrasonik değerlendirmeler.
Deri kanserleri için “ben” takipleri ve gerekirse biyopsiler.
Tiroid kanseri için ultrasonografik incelemeler ve gerektiğinde biyopsiler.
Mide kanserleri için -kuşkulu durumlarda- endoskopik değerlendirmeler.
Böbrek ve mesane kanserleri için ultrasonografik, endoskopik incelemeler ve idrar analizleri.
Ne yapılmalı?
Eğer kanserle mücadelede daha başarılı sonuçlar almak istiyorsak burada da ilk hedefimiz “önlemek” yani önleyici tedbirleri bilip uygulamak olmalıdır. Burada da “genetik mirası” dikkate almak, “yaşam tarzı yanlışları”ndan vazgeçmek, “beslenme”ye, “uyku”ya, “egzersiz”e, “stres yönetimi”ne ve “huzur odaklı bir yaşam”a öncelik vermek burada da ilk ve öncelikli hedeflerdir. Ama bütün bunları dikkatle uygularken de kanser taramalarından, yani ne kolonoskopi ne mamografilerden ne de pap smear ya da psa gibi incelemelerden vazgeçmememiz gerekiyor.